Kuşlara dair - 4
Geçen sonbaharda kaldığımız yerden devam ediyor "kuşlara dair" yazılarımız. Dışarıda, harikulade bir baharın ayak sesleri... "Başka bir şey yazma, başka bir şey konuşma, hatta düşünme" diyor. Fakat ne mümkün! Ben de isterim, olmasın menekşeden başka bir çiçeğin rengi, gözün gördüğü hiçbir yerde. Ama çocuklar ölüyor işte. Çocukları sürüyor birileri "hesaplar" ının ön sayfasına... O suçlu, bu güçlü! Ne fark eder, ölen çocuklar olduktan sonra? Biz en çok onlara acıyoruz ve birileri en çok onlara acınmasını istiyor zaten... Ama ne fark eder çocuklar öldükten sonra...
Bu bahar da geldi işte. Göçmen kuşlar birbiri ardına sökün etmekte. Kuşlar, ahh kuşlar! Ne nereden geldikleri belli, ne nereye gittikleri... Üstümüzde kanat çırpışları bile tek başına eşsiz bir yaşama sevinci. Belki de durmadan anlatmak istedikleri de odur, kim bilir? Ne önemi var; nereden gelip nereye gittiklerinin? Ne önemi var; nereden gelip nereye gittiğimizin? Bütün mesele, kanat çırpabilmektir işte geldiğiniz yerde! Olduğunuz evde. Bulunduğunuz ülkede. Dinlediğiniz türküde. Muhayyer-Kürdi makamında belki de... O makamın neden "Kürdi" olduğunu ansiklopediler söylese de, söylemese de... O makamda yapılmış nice bestede, kanat çırpmaktır belki de bütün mesele. "Aynı bedende can gibiyiz" de o makamda bir beste işte.
Güvenilir tanıklar, Diyarbakır halkının "yerli" çoğunluğunun "olay" ları endişe ve korkuyla evlerinde izlediğini söylüyor. Peki ya çocuklar? Bilenler bilmez mi? Diyarbakır kaldırımları, her "normal" günde zaten; "çocuk miting" leri gibi "fotoğraf" a boğar objektifleri. Asıl onu düşünmeli.
Çocuklar neden "öldürücü aletlere bu kadar teşne" bu ülkede? Neden çok tanışık? Geçenlerde ekranda, "özenilmesin, öykünülmesin, bilinmesin" diye adını "açık" etmedik, iki taraftan kapanan keskin bıçağın. Lakin... 14 yaşında saçları örgülü "küçük kız" söyleyiverdi işte! Dedi ki; "Bu kelebek, herkesin elinde bizim lisede!" Şimdi bahar vaktidir bu ülkede. Ve. Bu ülkede kaç çocuk beyaz bir kelebeğin peşinde bir kere bile koşmadan daha; keskin bir kelebek sallamaktadır elinde? Ve keskin bir kelebek sallanmaktadır, kim bilir kaç çocuğun, beyaz bir kelebek kadar narin bedenine?
Kuşlar tanıktır! Çocukları kullanıyorlar yine. Besbelli. Çocukların "mağduriyet" i; birilerinin temel "siyaset" i olacak, besbelli. Bu oyuna gelmemeli. Çocuklara, çocukların birbirine özendiğinden daha çok özenmeli. Çünkü... Onlar daha bilemez ki şimdiden; gelecekte yaşanacak bir hayatın değerini.
Evet, bu yazı, yine "kuşlara dair" dir, ilk "üç" yazıda olduğu gibi. Soru yine aynı sorudur, kuşlara dair! Hani son yazının sonunda sorduğumuz gibi: "Katrina Kasırgası'nın uzaydan fotoğraflarını gösteriyorlardı televizyonda... Masmavi bir küreydi dünyamız. Çok güzeldi, çook! Lakin, kızıl bir kasırga yürüyordu; nereye, hangi sınırlara, kimin memleketine gittiğini bilmeden. Ve hangi 'etnik' kimlikten insanlara vuracaktı; siyaha, beyaza; ayırt etmeden, bilmeden. Habersiz! Sonra, daha aşağılardan, uçaktan çekilmiş felaket bölgesi filmleri. Aşağıdaki kaotik can pazarından habersiz kuşlar uçuyordu semada. Kuşlar! Ki o kuşları, 17 Ağustos depreminden sonra yıkılmış şehirlerin üzerinden uçarken görmüştük. Ve 11 Eylül'de, dumana boğulmuş New York'un mavi gökyüzünde. Hep sakin, hep telaşsız, asude. Hiçbir şey olmamış gibi. Dünya hangisi? Bizim cehennemimiz mi, onların cenneti mi? Kuşlar ' neden' habersiz? Biz 'ne' den habersiziz?"
|