Arsız İstanbul!..
Ben doğma büyüme İstanbullu değil doğma yaşama İstanbulluyum... Büyümenin önemli bir bölümünü İstanbul'da geçirsem de, esas olarak Ankara merkezli büyüyenlerdenim... Yüzmeyi Boğaz'da, ilk meyhaneyi Çiçek Pasajı'ında tatsam da, koleji ve üniversiteyi Ankara'da bitirenlerdenim... Zaman zaman sınır tanımaz kişiliğimle, kurallar şehri Ankara'nın sınırlarını zorlasam da, esas olarak çılgınlıkta doğma büyüme İstanbullular'ın biraz gerisindeyim... Bunları kardeşim kadar sevdiğim Yalın'ın perşembe gecesi, Ajya oteldeki doğum günü partisinde farkettim... Bunu, Ankara fırlaması diye nitelenen Tunalıhilmi çocuğu Şahan'a bakarken, bizim Ankara Sanat Tiyatrosu'nun karizması Rutkay Aziz'in kızı Doğa Rutkay'la konuşurken farkettim... Gördüm ki, Ankara'nın fırlamaları her şeye rağmen Ankara'nın kurallarından çıkma olduklarından, fırlamalıkta İstanbul'a yetişmekte halen zorlanmaktalar... Daha bir samimiyeti, daha bir sıcaklığı, arzulamaktalar... Her halükarda İstanbul'un cangıl kokan arsız hayatlarında zorlanarak yaşamaktalar... Onların en tepesine çıkarken biraz zorlanmaktalar...
Gerçek olan şudur ki İstanbul arsız bir kültürdür... Ar damarı olmadığı gibi, sınırı ve acıması da yoktur... Bu kent bir New York'tur, bir Manhattan'dır... Vahşi orman kuralları geçerli olup cangıl niteliği taşıdığı için paylaşım falan aramamaktadır... İnsani duygular bu kentte bir zaaftır... Her şey başarıya, paraya ve güce endekslidir... Heryerde bir miktar öyledir... Ama İstanbul'da heryerden daha çok öyledir... İstanbul dayanışma kültürünün zıttıdır... Bu kentte dayanışma değil, bireysel geçirme revaçtadır... Kentin doğma büyüme İstanbulluları, bu kültürle yoğrularak büyümektedir... İstanbul çocuğu, biraz fırlamalığı, biraz uyanıklığı, çokça kurnazlığı her halükarda sınır tanımaz arsızlığı sembolize etmektedir... İstanbul'da isteklerde, özlemlerde, hayallerde ve yaşananlarda sınır yoktur. İstekler sınırsızdır... İhtiraslar kuralsızdır... Çelmeler acımasızdır... İstanbul sınırsızdır... İstanbul'a dışardan gelenler değişirler... Bu müthiş cangılın, cezbedeci yanını keşfederler... Hayallerini ve kendilerini onun en tepesine konumlandırırlar... Hülyalara dalarken, İstanbul'un en tepesinde olduklarını farzederler... İstanbul'u fethetmek, hayattaki fantazyaları gerçekleştirmek demektir... İstanbul dışından gelen her İstanbullu içinin bir yerinde, Fatih Sultan Mehmet'in ruh ikizini taşır... Hepsi İstanbul'u fethetmek için çıldırır... İstanbul'da önemli olmak, İstanbul'a adını yazdırmak için çırpınır durur... Güneydoğu ve Doğu kökenliler avantajlıdırlar... Kültürlerinde acı dozajı, İstanbul mücadelesinde onlara doping olur... Acılardan motive olunur... Yeni İbrahim Tatlısesler, Mahsun Kırmızıgüller yaratılmaya çalışılır... İzmirli İstanbullular Ertuğrul Özkök'ün deyişiyle Avustralyalıdırlar... Farklı özellikler taşırlar... Her halükarda birbirleriyle dayanışırlar... İstanbul bu kadar arsız, bu kadar sınırsız, bu kadar gaddar, bu kadar zorba olduğu için bu kadar cezbedicidir... Bir türlü ulaşılamayan bir güzel kadar çekicidir... Ona yakın duranlar, onun için yaşarlar... Arsızlıklara onun için katlanırlar... Sınır tanımazlıklara onun için boyun eğerler... İnsanlıktan bile zaman zaman onun için çıkarlar... Yalın şöyle diyor bir parçasında... İstanbul benden büyük... Onla başa çıkamam... Küçücük ellerimle... Seni geri alamam... Belki de Yalın, İstanbul gerçeğini bu kadar yalın ortaya koyabildiği için, arsızlığa, sınırsızlığa, gaddarlığa ve zorbalığa karşı durup, küçücük elleriyle İstanbul'u almaya kalkmadığı için bu kadar seviliyordur kim bilir?..
|