Siz bizi bilirdiniz!
Yine o meşum yörüngeye girildi epeydir. Memleketin en basit akıl, fikir ve eylem dayanağı; "ötekini anlamama, umursamama lakin halletme tutkusu" yine katmer katmer. Oysa 1999'da deprem, ardından 2001 ekonomik krizinin darbeleri ve 2003 seçimleri ile AB havası sırasında olan biten, "insani bir toplumsallaşma" ya dair epey umut vermişti. "İsyan içinde olgunlaşma" dediğim bir süreçti. Enkaz altındaysan uzanan ilk eli tutmaya çabalarsın; enkaza bir taş kaldırmaya koşmuşsan, altındakinin kimliğiyle, kim olduğuyla ilgilenmezsin. Elden ele ve el ele, insan mahkumu olduğu, tahakkümü veya aşırı etkisi altında bulunduğu kimi hiyerarşileri, "buyruk ve otorite sistemleri" ni de takmaz. "Büyük deprem" öyle bir toplumsallaşma, "milliyetçiliğin rehinesi olmayan bir uluslaşma", ırkta, etnisitede değil, öncelikle dayanışmalarda bir olabilme ihtimali yaratmıştı. "Büyük kriz" her ne kadar tam tersi yönde, "her koyun kendi bacağından asılır" diye her bireyi kendi kötü kaderine ittirse de... Büyüklüğünden dolayı, bireysel kaderleri ortak kılabilmişti.
Bunların siyasi izdüşümü, bütün iktidar partilerinin, liderlerinin, hakim düşünce biçimlerinin en azından "tasfiye denemesi" olan seçimlerdi. AKP, o sırada Meclis'te bulunmayan CHP de o toplumsal ruh halinin oylarını aldılar. Ardından, AB süreci, demokratikleşme ortamı ve ekonominin düzelme ufku; vaatler, palavralar, umutlar ve hayaller karmaşası içinde, en azından "gülümseten" bir film şeridi gibi aktı. Buna, "ulusun büyük çoğunluğu" nun, bölgedeki işgallere, dayatmalara karşı çıkmaktaki ortak hissiyatı gibi bir sahne de eklendi.
Lakin, hem kendi kadim taksitli iç savaşlarımız... Hem de, ABD'nin "fitne, fesat, fücur, kaos, çatışma" nın her türlüsüyle yürüttüğü Ortadoğu estetik cerrahisi, o "hava" yı aldı götürdü. "Biz" artık, yani şu sıralar... Büyük depremin ardından birbirine koşan, birbirine el uzatan, dünyayı da öyle gören insanlar değiliz. "Biz" artık, yani şu sıralar... Büyük krizin ardından kader ortaklığını hissedebilen, eskiyi tasfiyeyle yeni umutlar beslemek isteyenler de değiliz. İnsanlık adına dünyanın en büyük dayatmalarına karşı büyük bir ortak vicdan oluşturabilenler de değiliz. "Gülümseme" ihtimalimizi gömmeyi ve bilhassa birbirimizi gömmeyi daha ziyade tercih edenleriz. Kendinize bir bakın. Etrafınıza da. Sohbetlere. Haberlere. Yazılara. Yazılara, fikirlere, olaylara, tepkilere. Cephelere, cepheleşmelere. Korkulara, öfkelere, küfürlere, kıpır kıpır linçlere. Meydan okumalara ve meydana çıkmalara ve meydanları kahretme arzularına. Bayram denenin nefret doluşuna ve nefretlerin tüm bayram ihtimallerini boğuşuna. Bir bakın. Orada artık o "Biz" olmayan "Siz" i göreceksiniz. Tabii ki, "Siz" daha somut, daha gerçek, daha tanımlanabilir, daha kolay, daha ezbersiniz. Ama diğeri de güzeldi be. İyiydi, sıcaktı, sarıp sarmalayan kucaktı, dosttu, arkadaştı, keyifti, neşeydi, eldi, kalpti, yürekti, merhabaydı, elimden ne gelirseydi, merak etmeydi, ben de varımdı, sensiz olmazdı, hep birlikteydi, canımdı, canımın içiydi, sevgiliydi, kardeşti, ortaktı, topraktı, akrabaydı, hısımdı, memleketliydi, aynı havaydı, farklı renkti de rengarenkti, çocuklara daha iyi gelecekti, gelmeyecekti de gelseydi keşke, olsaydı, ne iyi olurduydu. Neyse. "Siz" daha iyi bilirsiniz!
|