|
|
|
|
|
|
Gülümseyerek ağlamayı mecburen öğreniyorsun
Gamze Özçelik (24) kopan onca gürültüden sonra yepyeni bir hayata başlamak istiyor. Özçelik Harpers Bazaar Dergisi'ne konuştu
Gamze Özçelik'le buluştuğumuzda malum konulara girmek istemediğini daha önceden biliyorduk; mahkeme sürecine girildiği için zaten bu konuda konuşması yasaktı. Ama yine de sormadan edemedik. Özçelik'in arada sırada dolan gözleri, "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" sorusuyla boşalıverdi.
-Bir tiyatro oyununda yer alacaksınız, değil mi? Oyunun adı, 'Seni Seviyorum". Bir İngiliz komedisi... Çok akıllı ve güzel bir kızı oynuyorum. Başta biraz yavaş numarası yapıyor ama sonradan ne kadar akıllı olduğu anlaşılıyor. Mart ortası başlıyor. Umarım beğenilir.
- Diziler, sunuculuk derken şimdi de tiyatro... - Daha önceden de tiyatro teklifleri gelmişti ama hiç vaktim yoktu. Oyunculuğa gönül vermiş biri olarak, kesinlikle tiyatro sahnesinde yer almam gerektiğini düşünüyordum ve zaten hazır hissediyordum kendimi. Oyunculuğumu zamanla geliştirdiğime inanıyorum. Teklif de reddedemeyeceğim insanlardan geldi. "Çok istiyoruz senin olmanı" dediler. Bana güvenmeleri çok hoşuma gitti ve metni de sevince kabul ettim.
- Tiyatro, bugüne kadar yaptıklarınızdan çok farklı bir şey değil mi? Bu koltuklar dolu olacak en azından. Televizyonda olmaya benzemez bu iş... - Evet ama ışıklardan göremeyeceğim seyircileri (gülüyor). Zaten seyirci önünde olmaya alışkınım. Pop Star'ı sunuyordum; o kadar kişi önünde ve canlı yayında. Yani sahne alışkanlığım var. Çok heyecanlıyım ama korkmuyorum.
- Senin için her şey güzellik yarışmasıyla başladı değil mi? - Tam olarak değil. Ondan önce de birkaç iş yapmıştım. Sonra gerisi geldi.
MANKENLİK YAPMADIM - Biraz eğitiminizden bahseder misiniz? - Anadolu Lisesi mezunuyum. Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları bölümündeyim ama şu an devam edemiyorum.
- İleride devam edecek misiniz? - Evet ama Bilgi Üniversitesi'nde mi devam ederim, bilmiyorum. Eninde sonunda eğitimimi tamamlayacağım.
- Peki, çocukluk yıllarınız nasıldı? - Biz dört kız kardeşiz. Bu benim için çok büyük bir avantaj. Hepimiz birbirimize çok yakınız.
- Mutlu bir çocukluk mu? - Evet, çok eğlenceliydi. Kumburgaz'a giderdik yazları.
- Her şeyi hesaba katarak cevap verirseniz; güzellik senin için bir avantaj mı, dezavantaj mı oldu? - Her ikisi de galiba. Ama çok fazla üstünde durulması gereken bir şey değil bence. Tabii ki görsel bir iş yapıyorum ve bu açıdan güzellik ön planda. Bir de şöyle düşünüyorum; insan kendini geliştirmedikçe güzelliğin hiçbir anlamı yok.
- Ama sizin hayatınızda çok payı var, değil mi? Hem özel yaşantınızda, hem de iş hayatınızda başınıza bela da oldu, sizi iyi yerlere de getirdi. - Ama tek güzel olan ben değilim ki. Bir sürü güzel insan var. İlk başta dikkat çekmemi sağladığı görüşüne katılıyorum ama sonradan çok başarılı işlerim olmasıyla ön plana çıktım.
- Hangi işi yaparken mutlusunuz? - Oyunculuk tabii ki.
- Mankenlik? - Hiç yapmadım. Modellik yapıyorum. Oyunculuğa da, modelliğe de 16 yaşında başladım. Mankenlik adına sadece bir kere hayır defilesine çıktım.
- Niye, sevmiyor musunuz? - Hiç düşünmedim. Diziler, sinema... Ben bu işi yapıyorum. Çok yoğundum ve hiç fırsatım da olmadı.
- Bir kartvizitiniz olsa, üstüne ne yazardınız? Oyuncu mu? - Aslında utanıyorum kendi adıma konuşmaktan. O payeyi benim yerime insanlar verse keşke.
- Oyunculuğun hangi tarafı hoşunuza gidiyor? Ünlü olmak mı, başka karakterlere bürünmek mi? - Set yaşamını çok seviyorum. Hiçbir şey yapmadan oturduğum zaman patlamaya hazır bir bomba gibi oluyorum. Doluyorum, doluyorum, bir yerde çıkarmak lazım onu. Çok fazla biriktiriyorum. Bu işe başlamadan önce de birkaç ay çalışmadığım bir dönem oldu. İçim kıpır kıpırdı.
- Son röportajınızda, "Ben erken yaşta olgunlaşmak zorunda kaldım" diyorsunuz. Büyük bir laf değil mi? - Yaşanmışlık duygusu bazen insanların içine daha erken çökebiliyor. Yaşıma göre daha fazla yaşanmışlığım olduğunu hissediyorum. Bu da çok küçük yaştan itibaren çalışmaya başlamakla alakalı. Ama dediğim gibi, çocukluk dönemimi çok iyi geçirdim. Genç kızlık dönemimi biraz atladım.
- Hiç unutamadığınız bir film ya da şarkı var mı? - Müzikal seyretmeyi çok seviyorum. Chicago'yu ve Moulin Rouge'u seyrederken, çok fazla içine girmek istedim her iki filmin de. 'İçimdeki Deniz' filminden de çok etkilenmiştim. Javier Bardem'in oynadığı karakterin bir lafı vardı, onu hiç unutamıyorum: "Eğer kopamıyorsan kendinden, başkalarına bağlı yaşıyorsan, gülümseyerek ağlamayı mecburen öğreniyorsun."
- Kendinizi nereye ait hissediyorsunuz? Yaşamak istediğiniz bir yer? - New York'ta ya da Londra'da yaşamayı çok isterdim. Taşınmayı değil, bir süre orada kalmayı düşündüm. Ama ailemdem uzak kalamam.
|
|
|
|
|
|
|
|
|