Ne Londra konferansı
Bayazıt Camii'nde namazı kılınan cenazenin ardından yürüyen insanlar, Cağaloğlu'na geldiklerinde, yokuş boyunca sıralanan kitapevlerinin kepenklerini birer birer indirdiklerini görürler. Vitrinleri bir giyotin gibi kapatan çinkoların çıkardıkları sesler, bir matem melodisi gibi yokuş boyunca yankılanır. O sırada, çarşı iznine çıkan bir asker, cenazeye gösterilen ilgi karşısında yanındakine sorar: "Merhum ne iş yapardı abi?" "Şairdi" yanıtı üzerine "Nee, şair mi?" diyerek heyecanını ifade eden asker, esas duruşa geçer ve önünden ağır ağır ilerleyen tabuta selam çakar! O gün, duvara asılı takvim yapraklarında "17 Kasım 1950" tarihi yazmaktadır. Tabutun içindeki de, üç gün önce kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesi'nde, saat 23.20'de gözlerini İstanbul'a, şiire ve yaşama kapayan, doktorların ölümünü şüpheli gördükleri için otopsi yaptıkları, kestikleri, biçtikleri Orhan Veli'nin narin bedenidir. Orhan Veli, Aşiyan mezarlığında, tasarımını Abidin Dino'nun yaptığı kabire defnedilir. Şiirleri gibi, süslü püslü olmayan mezar taşında yalnızca "Orhan Veli 1914 1950" yazmaktadır. Şairin kendini anlattığı "Ben Orhan Veli" adlı şiirinde şöyle bir dize yer alır: "Edebiyat tarihçisi bulsun." Orhan Veli'nin bulunmasını istediği "pek muteber" olan sevgilisinin adıdır. Ama aşk konusunda, edebiyat tarihçisine bulacak pek bir şey bırakmaz şair. Çünkü, ölümünün ardından hastanenin deposuna gönderilen eşyalarının ceplerinden at yarışlarını gösteren bir program ve diş fırçasının sarıldığı kağıtta "Aşk Resmi Geçidi" adlı bir şiir çıkar. Söz konusu şiirde şair, sevgililerini tek tek anmaktadır. Edebiyat tarihçisinin bulması gereken, Ankara'da, Belediye'nin açtığı çukura düştüğü ve ölümüne neden olan beyin kanamasının başladığı 10 Kasım gecesi Orhan Veli'nin nerede olduğudur? Bu sorunun yanıtını aramak üzere, Melih Cevdet Anday'ın "Fotoğraf" adlı şiirindeki iki dizeden yola koyulalım: Dört kişi parkta çektirmişiz, Ben, Orhan, Oktay bir de Şinasi Melih Cevdet Anday'ın, Oktay Rifat ve Orhan Veli'yle birlikte andığı Şinasi Baray, Ankara Lisesi'nden arkadaşlarıdır ve de okulun tiyatro kolunun sahnelediği oyunların dekorları onun tarafından yapılmadır. Ankara'da yaşayan Şinasi, arkadaşlarının seslenişiyle "bir de Şinasi", anneannesinin Hacı bayram Veli Camii'nin yakınında bulunan evinin bodrum katında "Üç Nal" adında içkili bir lokanta açar. Bir dönem sanatçıların uğrak yeri olan lokanta, çevre düzenlemesi sırasında yıkılır. Melek Baray, Melih Cevdet Anday'ın şiirinde üç ünlü şairle birlikte anılan "Şinasi"nin kim olduğunu merak edip araştıran Sosyolog Okan Konuralp'e, eşini 1989'da kaybettiğini söyleyerek, lokantanın masalarında gezinen, konukların elyazılarıyla dolu şeref defterini gösterir ve şunları söyler: "Orhan çukura düştüğü gece bizdeydi. Başka bir yere uğrayıp içki içmiş olamaz." Edebiyat tarihçileri için Orhan Veli'nin şiirinde pek çok ipucu vardır. "Hanginiz bilir benim kadar / Karpuzdan fener yapmasını" dizeleriyle başladığı "Sakal" adlı şiirinde iddiasına şöyle devam eder:"Sedefli hançerle üstüne / Gülcemal resmi çizmesini"Şairin, karpuzdan fener yapma konusunda kendine olan güveninin nedeni, Beykozlu oluşudur. İstanbul'un karpuz tarlalarıyla dolu olan bu şirin kazasında 13 Nisan 1914'de doğar Orhan Veli. Kaza diyoruz ama Beykoz o günlerde köy idi. Şairin "Doğduğum köye müşteri taşıyan / Şirket vapurları bu şehirdedir" dizelerinde anılan köy Beykoz'dur. Karpuzdan yapılma fenerin üstüne resmini çizdiği Gülcemal'de dönemin en gözde vapurudur. Orhan Veli kimbilir, limana bağlı Gülcemal'in kaç kez resmini yapmıştır karakalem? Orhan Veli'nin "Cımbızlı Şiir"inin tarihçiler açısından apayrı bir önemi vardır: Ne atom bombası, Ne Londra Konferansı; Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna; Umurunda mı dünya! Bu şiir, Orhan Veli'nin 1947'de yayınlanan "Yenisi" adlı dördüncü şiir kitabında yer alır. Dünyanın gidişiyle ilgilenmeyen kadınları taşlayan şiirde adı geçen Londra Konferansı, şiirin yazıldığı günlerde henüz yapılmamıştır. Şiirin, İkinci Dünya Savaşı'nı sona erdiren atom bombasını ve sonrasını içerdiğini göz önüne alacak olursak, Londra Konferansı'nın 1948 yılının Şubat ayında gerçekleşen toplantı olduğunu söyleyebiliriz. SSCB'nin katılmadığı bu toplantıda, İngiltere, ABD ve Fransa, Batı Almanya'daki işgal bölgelerinin statüsünü belirleyerek, federal bir devletin ve Ruhr havzasında uluslararası bir denetimin kurulmasına karar verirler. Şairin günümüzde de çok sevilen bu şiirini okuduktan sonra, Londra Konferansı'nı merak edenler ne yazık ki, yok denecek kadar azdır. Londra Konferansı'nın 1921 yılının Şubat ve Mart aylarında yapılan, Batılı devletlerin zorlamasıyla İstanbul ve Ankara hükümetlerini aynı masaya oturtan toplantı olduğunu düşünemeyiz. Ankara'yı temsil eden Bekir Sami Bey'in "Misaki Milli" andına aykırı davrandığı için görevden alınmasıyla sonuçlanan toplantının atom bombasından çok önce düzenlenmesi bir yana, Orhan Veli o yıl henüz yedi yaşındadır. Bu konferansın tartışmalarının sürdüğü 1921 yılında Orhan Veli, Halife Abdülmecit'in Yıldız sarayı'nda düzenlediği düğünde sünnet edilen çocuklar arasındadır!..
|