Türk Rambo'lar Irak'ta
Film, klasik Yeşilçam'ın sınırlarını ve kısıtlamalarını aşıyor. Ancak büyük imkanlarla yola çıkan bir filmin Amerika'yı ve tüm Batı'yı böylesine kötü, zalim, adeta şeytanın temsilcisi gibi göstermesine gerek var mıydı?.
TV'de başarı kazanan dizilerin bir de film versiyonunu yapma modası çıktı. Bizde çıktı yani; Batı'da böyle bir olay yok. Orada herkes kendi yerinde kalıyor: Evli evinde, köylü köyünde... Son dönemde yerli dizileri hiç izlemediğim için, bu dizi de bana yabancıydı. Belki iyi de oldu, böylece filmi yepyeni ve şartlanmamış bir gözle izledim. Ve doğrusu hayli şaşırdım. Öncelikle olumlu noktalar: Film, klasik Yeşilçam'ın sınırlarını ve kısıtlamalarını aşarak, elbette Türkiye'yi de içine alan ama aslında dünya konjonktürüyle ilişkili bir öykü anlatıyor. Sınırın hemen ötesinde, Kuzey Irak'ta olup bitenler... Buna genel ve global bir bakış getirmeyi deniyor. Sinemamız için heyecan verici bir gelişme. Ve film, bunu teknik açıdan da fena yapmıyor. Bizim alışık olmadığımız kalabalık sahneler, aksiyon bölümleri gayet iyi çekilmiş. O canlı bomba sahnesi tümüyle çok başarılı. Filmde Türkçe'den çok Kürtçe, Arapça ve İngilizce var (en azından asıl kopyalarda). Bu da özenti olarak değil, çok doğal biçimde oluyor. Çünkü, Kürtler ve Araplar kendi dillerini kullanıyor. Filmin Kürt kökenli Türk kahramanları ise Araplarla iki dili de konuşamadıkları için İngilizce'ye başvuruyorlar. Polat Alemdar'la talihsiz Arap gelini Leyla'nın tüm diyalogları gibi...
BAŞBAKAN BEĞENMİŞ Film ünlü "çuval olayı"nın tıpatıp benzeriyle açılıyor. Ve burada hemen anlaşılıyor ki bu, tümüyle Amerikalılarla hesaplaşmayı amaçlayan bir hikayedir. Nitekim Polat Alemdar ve iki arkadaşının, sanki dizinin herhangi bir bölümünden fırlamış da Kuzey Irak'a gitmiş gibi oraya ulaşması gecikmiyor. Yolda onları durduran üç militanı hemencecik halletmeleri, filmin tonunu da belirliyor: Bu, bir tür "Rambo hikayesi"dir. Türk Rambolar Kuzey Irak'ta... Elbette isim bulma keyife göre değişir: Kimileri "derin devlet Irak'ta" başlığını yeğleyebilirler. Ve arada filmin "kötü adam"ları da belli oluyor: İkisi Amerikan, biri milliyeti biraz belirsiz Avrupalı üç Batılı. İlki Sam Marshall adlı, eski asker, şimdi FBI ajanı bir militan ve fanatiktir: Hem aşırı Amerikan milliyetçisi ve üçüncü dünya halkları düşmanı, hem de Irak'a "Tanrı'- nın elçisi" olarak geldiğine inanan ve İsa adını dilinden düşürmeyen bir dinsel fanatik... Emrinde herkesi ama herkesi yeri geldiğinde öldürmekten başka şey düşünmeyen bir asker vardır. Üçüncü kötü kişiyse, Iraklı esirlere insan muamelesi yapılsın diye tuttulmuş bir doktordur. Ama insanlığından değil: Biraz sonra Batı'- nın zenginlerine satmak için organlarını alacağı bu kişilerin bedenleri zedelenmesin diye! İşte filmde Batı dünyasını bu üç kişi simgeler. Elbette dünyamızın hali üzerine bir filmde, bir kereliğine "kötü adam" ların Amerikalı olması teselli vericidir: Onlar bugüne kadar kimleri kötü adam ilan etmediler ki... Ama, Irak'taki Amerikan varlığını ve onun sivil halk kıyımından bizi gerçekten yaralayan "çuval olayı"na çeşitli yanlış ve çirkin işlerini sergilemek için büyük imkanlarla yola çıkan bir filmin Amerika'yı, giderek tüm Batı'yı böylesine kötü, zalim, adeta "şeytanın temsilcisi" gibi göstermesine gerek var mıydı? Bırakınız politik bir filmi, herhangi bir öyküde kimi kahramanları böylesine gösteren bir drama anlayışı inandırıcılık taşır mı? Kimi konularda belli bir denge gözeten, örneğin canlı bomba olayına haklı gözüken gerekçeler sunarken, Suriyeli büyük oyuncu Ghassam Massoud'un ustalıkla canlandırdığı Şeyh Abdurahman Hicabi aracılığıyla İslam adına güzel barış mesajları veren bir filmde, bir tek iyi Batılı olmaması nasıl açıklanabilir? Elbette tüm fikirlerin, bu arada en basit tanımlamalarıyla sol ile sağın birbirine karıştığı ve Türk milliyetçiliğinin şemsiyesi altında toplanan modern Kızıl Elma koalisyonunun gitgide güç kazandığı bir ortamda, böyle bir film yapmak günün anlam ve önemine uygun olabilir. Ama bunun da eleştirilmesi gerekmez mi? "Onlar yıllardır bize milliyetçilik sattı, biz de biraz satsak ne olur?" diye düşünmek mümkün olabilir ve hatta hoş görülebilir. Ama böyle bir filmi Başbakanın özel olarak görüp "çok beğendiğini" açıklaması ya da milletvekillerinin özel galalarla politikanın tam göbeğine yerleştirilme çabası nedir? Yoksa ulusal politikamızda ABD artık "müttefik ülke" olmaktan çıkıp baş düşman oldu da bizim mi haberimiz yok?
KURTLAR VADİSİ-IRAK * * Yönetmen: Serdar Akar Senaryo: Raci Şaşmaz, Bahadır Özdener Görüntü: Selahattin Sancaklı Müzik: Gökhan Kırdar Oyuncular: Necati Şaşmaz, Billy Zane, Bergüzar Korel, Gary Busey, Ghassan Massoud, Gürkan Uygun, Kenan Çoban, Erhan Ufak, Diego Serrano, Spencer Garrett KENDA yapımı.
|