Bir Yudum İnsan
Nebil Özgentürk'le yaptığımız "Bir Yudum İnsan" programından sonra çok duygusal tepkiler aldım. Herkesi ağlatmış. İlk telefon sevgili Ediz Hun ve ailesiydi. Ölümle karşılaşan birinin sizler tarafından nasıl bir sevgi bulutu içine sarıldığını anlatan bölüm dikkatlerini çekmiş. Baktığımız ama fark etmediğimiz, taşların, demirlerin bile arasından fışkıran sarı çiçeklerin yaşama azminden, evreni ayakta tutan en büyük olgunun sevgi olduğundan, sağlık probleminin pat diye karşımıza çıktığından bahsettiğim bölümden etkilenmişler. Hayatı kaybetmek bir an meselesi. Bir akrabamız, eve dönüş yolunda olduğunu haber vermek için karısına cepten telefon eder. O sırada benzin istasyonundan çıkmakta olan şoför, kamyonla çarpışır. Karısı telefonda çığlıklar atarak, cama çarpışını, komaya girişini canlı yayın gibi izlemek durumunda kalır. 37 yaşında dünya yakışıklısı Murat, başkasının bir anlık yanlışıyla önce komaya sonra bitkisel hayata şimdi de bebeklik evresine döndüğü bir süreç yaşamakta. Küçük oğlu babasını beklerken dünya güzeli Aylin'e genç yaşta profesör olduğu haberi geldi. Törende ağlıyordu. İşte bir anlık bir süreçte neler değişebileceğinden yaşanmış bir örnek! Aşkı, dostluğu, güzellikleri ertelemeyin. Çünkü "hayatın provası yok" dediğim bölümü tekrar etmemi istedikleri için sizinle paylaşayım istedim. Kalite ve duygusallığı çok güzel harmanlayan "Bir Yudum İnsan" gibi bir klasik yaratan sevgili Nebil Özgentürk iyi ki varsınız! Teşekkürler... Bugünlerde herkes hasta. Ben bir aydır Echinacea içiyorum, bir de komple bir vitamin ve mineral takviyesi alıyorum. Daha iyi oldum. Bir ara baktım haberlerde "Hasta olan başbakanı ayağa kaldırdı" diye alt yazılar geçiyor. Echinacea'dan bahsediyorlar, kürler şeklinde alınmalıymış. Onkolog ve mide doktoruma sorarak başladım. Bu haberleri duyanlardan ricam, en doğal takviyelerin bile bir uzmana danışmadan rastgele alınmasının zarar da verebileceğini unutmayın.
UÇAK DÜŞTÜ MÜ? Cumartesi günü gülümseten bir şeyle bitirmek istedim. Yaklaşık on sene kadar önce Azerbeycan'a gitmiştik. Türkçe kelimelerin bizden farklı anlamlarda kullanılması bazen şaşırtan bazen gülümseten durumlar yaratıyordu. Mesela Türkiye'den gelecek heyet gecikince telefonda biri "Uçak düştü mü?" diye sorunca endişeyle sıçramıştık. Meğerse "Uçak indi mi?" diye soruyormuş. Bir de bakana "kabak bakan" diye birinden bahsedince, yine şaşkınlıkla sıçradık yerimizden. Meğer eski bakandan bahsediliyormuş. Cep telefonunda ulaşılamayacak bir durum varsa şöyle bir mesajla karşılaşıyorsunuz "Bu nömreye zeng çatmır... Tilefon ya söndürülüp ya da ehate dayresi hericindedir. Hayşedirik biraz sonra zeng edesiniz." İran'- da film çekimine geciken dünya tatlısı bir Azeri arkadaşımız da şöyle açıklamıştı: "Bir maşin bir maşine çarpmış. Ortalık şuluk puluk olmuş onun için geç kalmışem." Bizim tabirlerimiz de eminim onları şaşırtıyor veya sempatik geliyordur. (Azeri dostlara sevgi ve selamlar.)
|