Irak çok mu ırak?
Türkiye iki gün sonra, belki de ülkenin kaderini değiştiren bir olayı hatırlayacak üçüncü yıldönümünde: 1 Mart Tezkeresi'ni... Zaman hızlı akıyor. Hiçbir şey durduğu yerde durmuyor. Peki herkes üç yıl önce durduğu yerde duruyor mu Türkiye'de? Üç yıl önce, Amerika'nın "Irak'ı işgali" nin eli kulağındaydı. Müdahale kaçınılmazdı. ABD, bölgeye bu kadar yığınak yaptıktan sonra geri dönemezdi. O günlerde Türk kamuoyu da, Türk siyaseti de savaş hançeriyle ikiye bölünmüştü sanki orta yerinden... Kimse açıktan savaş yanlısı bir tutum alamıyordu, ama ABD'nin yanında yer alınmasını isteyenlerin sayısı hiç de azımsanacak gibi değildi. Nitekim, bu koşullarda gündeme gelen 1 Mart tezkeresi, bölünmüşlüğün parlamento ölçeğindeki fotoğrafını ortaya çıkardı. Olağan çoğunlukla kabul edilmiş görünen tezkere; nitelikli çoğunlukla reddedilmiş oldu. Üzülenler, sevinenler; kazandık diye mutlu olanlar, kaybettik diye hayıflananlar... Kimilerine göre, Türkiye Irak'taki "aktörler" den biri olma şansını kaybetmişti. Öteki cenaha göre ise, büyük bir belayı def etmişti. Aradan üç yıl geçti. Şimdi ne söylemeli?
Kimilerine göre Irak iç savaşın eşiğinde... Bu başka bir şeye benzemiyor. Terör gibi, direniş gibi, hatta savaş gibi değil. İç savaş belalı bir şey... İç savaşın kitleleri var, iç savaşın somut hedefi yok. İç savaşın dogmatik, tartışılmaz temelleri var, iç savaşın süresi yok. Yani... Milyonlarca insan, bir başka grup milyonlarca insanla; herhangi somut bir neden için değil, sadece doğuştan gelen "varoluş özellikleri" ya da inançları için zamanı ve hedefi belirsiz bir çatışmaya giriyor. Ne vakit biteceği belli olmayan... Sanki birbirini yok edinceye kadar sürecekmiş gibi görünen bir savaş... Ve kullanılan her yöntemin karşılıklı "mübah" sayıldığı bir savaş... Cenevre'si, sözleşmesi, hukuku, "and" ı, "ant" ı, akdi, nakti, paktı olmayan... İç savaş belirsiz, iç savaş korkutucu... Bir de... İç savaş bulaşıcı!..
Ancak... Irak'ta bütün bir hafta boyunca yaşananların "iç savaş" olarak tarif edilemeyeceğini söyleyenler de var... İç savaştan çok, ortada bir iç savaş tehlikesi olduğu düşüncesini yaymak için "provokasyon" lar yapıldığına inananlar... Provokatörü göstermek için işaret parmağını "işgalci" ye doğru uzatanlar... Olayların; işgalin sürmesine olanak sağlamak için kışkırtıldığından emin olanlar... Bu neyi değiştirir? Ortada patlamaya hazır bir "cephanelik" bulunduğunu en küçük kıvılcım göstermiyor mu? 2003 işgaliyle arı kovanına çomak sokuldu bir kere... Asıl provokasyon işgalin kendisi değil miydi sanki?
Türkiye ne kadar korkmalı yanı başındaki yangın tehlikesinden? Ne kadar ilgilenmeli? Sünnilerle Şiiler arasındaki çatışmaya bakıp; Müslümanlığın "ortak üst kimlik" olabileceğini öne süren "tez" in çöktüğünü söyleyenler olacaktır şimdi. Doğru sayılabilir. Ancak, bu; yanı başımızdaki tehlikeden çıkarılacak "en hafif" ders olurdu. Irak bize o kadar ırak mıdır gerçekten? Yalnızca hudut komşumuz mudur Irak? Başka akrabalıkların, başka komşulukların, başka dostlukların, başka düşmanlıkların nefesi bizden o kadar uzak mı? Öyleyse, şimdi yeniden üç yıl öncesine dönmeli... Ne diyordu tezkere? Türkiye'de ABD askerinin konuşlanmasına ve Türk askerinin Irak'a gönderilmesine izin verme... Türkiye, kendi hesabınca Kuzey Irak'ta güç bulundurmayı umuyordu. Ama o günlerde ABD'nin konuştuklarını da hatırlayın: Türk askerinin "Şii bölgesi" nde yerleştirilmesi hesaplarını hatırlayın. Türkiye'yi bir anda "büyük yangın" ın taraflarından biri haline getirebilecek bir planın içinden nasıl sıyrılmış olduğumuzu anımsayın. Parsada payımız olsun derken, olası bir cehennemin eşiğinden nasıl döndüğümüzü bir düşünün. "Allah'ın sevgili ülkesi" olduğumuzu kavrayıp şükredin. Her 1 Mart'ta havayı ciğerlerinize çekin. Cemrenin havaya henüz düştüğü bugünlerde, baharın müjdecisi öteki cemreleri bekleyin. "Cereme" yle "cemre" arasındaki farkı fark edin!
|