|
|
House Cafe
Biliyorum İstanbul'un en in mekanlarından biri House Cafe'ler... Tünel'de... Nişantaşı'nda... Ve Ortaköy'de gittikçe büyümekteler... Çok Amerikan... Çok tarz... Ve çok havalılar... Mekanlarda garson çalışmıyor... Daha doğrusu çalışanlar garson gibi durmuyor... İşletmeci blue jean'li bir kız... Ciks giyinen, kuaförden en tarz saç modelleriyle yeni çıkmış gibi görünen gençler masalara hizmet veriyorlar... Kendinizi bir kafeden çok Boğaziçi Üniversitesi'nin öğrenci lokalinde sanıyorsunuz...
*** Böyle bir hava bulacağımı bile bile gittim Ortaköy House Cafe'ye... Havalı servis elemanlarının, 'gelseniz de olur gelmeseniz de' tavrını benimseyeceğini bile bile geçtim oturdum bir yere... Herhangi bir müşterinin, bir kafe müşterisi gibi değil, Picasso'nun Barcelona'daki müze evini ziyaret eden turist gibi, biraz irkilerek hatta ürkerek girdiği gibi gireceğini bilerek gittim Ortaköy House Cafe'ye... Hani, müze gibi yerlere ya da Manhattan'daki çok pahalı dükkanlara biraz irkilerek, çokça ürkerek hatta çekinerek girersiniz ya... Ortaköy House Cafe de öyle bir yer... Samimi ve sıcak görüntünün altında müthiş bir snobizm var... Rahat kıyafetlerin altında, müthiş bir elitizm var aslında... Özgür gibi görünen personelde, kendi yaşam tarzının tartışmasız diktatöryası var... Rahat ve ciks kıyafetlerin dışında bir kıyafetle mekana girseniz, o mekanda o kıyafetlerle rahat oturamazsınız... Tarz yerler, tarzlarını müşterilerine dikte ettirirler... Tarz yerlerde o tarz olmazsanız, kendinizi tarzsız ve yalnız hissedersiniz...
*** Yine de müthiş bir sürprizle karşılaşacağımı bilmiyordum House Cafe'de... Ciks gençlerden birinin, "Sizin suyunuzu hazırlatıyorum" demesini beklemiyordum... Hiç gitmediğim mekanda dört parça limon, nane ve narla hazırlanan suyumun bilineceğini bilmiyordum kesinlikle... Snobize bir durumdan rahatsızlık duyarken, böylesine mutlu olacağımı da beklemiyordum açıkçası... Yemekler mükemmeldi... Mükemmel hamburgerin yanında servis edilen fırında baharatlı patates parmak yedirecek cinstendi... Yemeklerdeki mutluluk, Ortaköy'ün Boğaz manzarasındaki mutlulukla birleşince harikulade olacaktı... Ama olmadı... Çünkü dedim ya, atmosfer snoptu...
*** Aslında biliyordum ki ben snop yerlerden hiç rahatsızlık duymam... Zamanı geldiğinde kendi snopluğumun hiç aşağı kalmadığını bildiğimden, üstelik çok daha yukarılara çıktığının farkında olduğumdan, snopluktan rahatsız olmam... 'Snopluk hak edenindir' şiarından vazgeçmem... Çok tarz mekanlara tarz dışı insanların gelmesinden de pek haz etmem... İtalyan restoranında lahmacun yemem... Sayfiye restoranlarına pazar günleri takım elbiseyle gidenlere pek rağbet etmem... Creme de la creme restoranlara eşofmanla gidenleri cool bulup, matah bir şeymiş gibi davranmam...
*** Böyle olmasına böyleyimdir ama böyle olmam 'hak edilmeyen snobizm'e evet dedirtmez bana... Ortaköy'de bir kafede, ciks giyinerek ciks olmaya çalışan gençlerin gelecek müşteriye 'gelseniz de olur, gelmeseniz de' edasıyla davranmasına hoş ve güzel demem... Kışın son ayında, açık mekanda bahçe sobalarının çalışmadan müzede durur gibi durmasına işletmecilik demem... 'Bu sobalar bozuk' diyen bir işletmeci anlayışın blue jean giyerek ve sutyeninin askısını göstererek, havalı ve Avrupalı olamayacağını anlamamasını hoş görmem... 'Bu sobalar kışın bozuk olacaksa yazın mı çalışacak' sorusundaki espriyi bile anlamayıp, yüzüme kös kös bakan bir işletmecilik anlayışının, beni mutlu edeceğini de kesinlikle söyleyemem. Mekandaki hayat bu kadar batılı ve Amerikan dururken, bu derece yavaş işleyen bir servise güzel diyemem... Ortaköy House Cafe'yi sevsem de, yemeklerini mükemmel bulsam da, bu kafaya bu havayı fazla bulurum... Her halükarda snopluk hak edenindir şiarına uygun düşmediğine hükmederim... Yarı snopluktan nefret ederim...
|