|
|
|
|
|
Türk turizminin genç delikanlısı 50 yaşında
|
|
Divan Oteli 50. yıl gecesine mükemmel hazırlanmıştı. Bu bize Vehbi Koç'un 'Yetişkin olmayan personel müşteriyi hiç bir suretle memnun edemez ve çekemez' sözünü hatırlattı.
Bizim Nuri Çolakoğlu galiba 10 yıl oluyor, yayınlayacağı rehber kitaba önsöz olsun diye bir yazı istemişti. İstanbul'daki mutfağın, yeme içme dünyasının, lokantaların zaman içindeki hallerini tasvir eden. "Değişmeyen Değişim" başlıklı bir yazı kaleme almıştık. Bunca yıldır en çok tepki alan yazılardan birisi olmuştu. Galiba çoğu okuyucunun yakın geçmişinin hikayesi gibi idi, duygu dolu dünyalarına dokunmuş idik. Geçen hafta Divan Oteli "50. Kuruluş Yılını" kutladı. Görkemli bir kutlama ile. O gün otelin neredeyse her bir köşesine yayılmış konuklar arasından bir kaç ayrı okuyucu, bana o yazıyı hatırlattı. Aradan geçen bunca zamana karşın kaleme almış olduğumuz bir metnin hafızalarda kalmış olması çok hoş bir his!
ESKİ LOKANTALAR Yazı şöyle başlıyordu; önce çocukluğumdan, okuduğum okulun muhitinden de iyi bildiğim "eski şehir" lokantaları. Sirkeci, Eminönü çevresi, sonra "karşı yaka". Karaköy, Beyoğlu..."Örneğin Liman Lokantası gerek mekan, gerek menü, gerekse çalışanlar ile bugün artık örneği bulunmayan bir "varlık" sergiliyordu. Maitre d'Hotel sadece 19. yüzyıl İngiliz filmlerinde rastlayabileceğiniz bir fizik ve eda taşırdı. Süreyya Bey'in gözlerinin ferinin zayıfladığı ama işine olan aşkının şiddetle yandığı dönemi de hatırlıyorum: Her akşam yardımla da olsa masaları tavaf eder, işine sahip çıkardı, "sır" bu idi. Bugün de öyledir, her nekadar Ducasse "Öyle değil" diyorsa bile... Park Otel'de sanki Yahya Kemal çıkıp yan masaya gelecekmiş gibi boş ümitlerle bakınırdık. O zamanlar için şaşırtıcı, kolonial zenginlikteki lokantada neler gördüm, neler öğrendim... Lokantanın, otelin şirin hikayeleri vardı, Kral Edward'ın elini öperek teşekkür ettiği kat görevlisi hanımın iki hafta elini yıkamayışı bizleri güldürürdü. Park Otel kapanınca kap kacak dört bir tarafa dağıldı, bitmedi. Bugün bile bir çok lokantada P.O rumuzlu porselen, çatal bıçaklara rastlarım.
BİR O DİRENDİ Her şey değişiyordu. Eski aşklarımın çoğu "Şamdan'lara" direnemediler. Çok şükür "Divan" aradan sıyrıldı. Bunca yıl sonra "beğenmeye hazır" bir ruh haliyle gittiğim az sayıda adresten biri "Divan Restaurant'dır". Peki bitti mi? Hayır. Yazıyı hatırlayan iflahsız romantiklerin neredeyse çoğu sonunu hatırlıyorlardı: "Hasılı, ilk aşkların yerine gelenlerden Divan ve Ambassadeurs belirsizce değişerek bana değişen zamana direnme imkanı sunuyorlar. Diğerleri henüz yeni ama inşallah kalırlarsa benim gibi konservativlere bile değişmeyen tek gerçeğin değişim olduğunu itiraf ettirecekler..." Divan yönetimi o gece için ilginç ve iddialı bir konseptle hazırlanmıştı. Dedik ya konuklara otelin dört bir köşesini açmış, her birine farklı yiyecek içecek ve eğlence programları yerleştirmişti. Bu tarz operasyonların perde arkasını bilenler bilecektir: Derli toplu bir yapının içinde, üst üste misafirle müşkül bir operasyon kulvarıdır. Belli ki inceden hazırlanılmış, hiç bir şey aksamadı. Divan Oteli demek biraz da Divan Restaurant demek değil mi? Orada buluştuk. Zaten Ayhan Yumkuş'u ziyaret etmeksizin bir yıldönümüde eksik kalırdı. Ayhan Bey benim hatırladığım 20 yıldan fazla bir süredir Divan'da piyano çalıyor. O gece bütün sadık müşterileri, dostları, yıllarca kendilerine güleryüz ve itina ile, en önemlisi heyecan ve sevgiyle hizmet veren Divan Ailesi ile buluştu. Çıkarken bize günün hatırasına yayınlanan bir kitap verdiler. Karıştırırken neye rastladık biliyor musunuz? Bakın size de nakledelim: "Eğer bu memlekette turizmi geliştirecek ve yerleştireceksek ki memleketin hayati bir ihtiyacıdır bu başta otel davasını halletmek gelir. Bu ise, mütehassıs otel personeli yetiştirmek demektir. Bina ve diğer konular, mütehassıs otel personelinden çok sonra gelir. Yetişkin olmayan personel müşteriyi hiç bir suretle memnun edemez ve çekemez." Kim mi söylemiş? Onu da diyelim: Vehbi Koç.
|
|
|
|
|
|
|
|
|