Faiz ve enflasyonu düşüren, 5 milyar dolarlık müdahaleye rağmen doları yerinden oynatmayan güç, Türkiye'ye akmaya devam eden yabancı sermaye. Önceki gün açıklanan 'Ödemeler Dengesi' rakamlarına göre son 3 yılda piyasaya giren yabancı sermaye 90 milyar doları buluyor.
Cari açık aralık ayında hem aylık bazda hem de yıllık bazda rekor kırdı. 22.9 milyar milyar dolara varan yıllık cari açığın beklenen GSMH'ya oranı yüzde 6.4'e çıktı. Ne programın mimarı IMF, ne programın yürütücüsü hükümet ve ne de piyasalar yılbaşında böyle bir açık beklemiyordu. Cari açık bütün tahminleri ve beklentileri aştı. Buna karşılık beklentilerde kötüleşme yok. Hatta rekor cari açığın açıklandığı gün, Merkez Bankası dövize alım yönünde rekor bir müdahalede bulundu. 5 milyar doları bulduğu hesaplanan müdahale ile kur yerinden oynamadı bile.
Küresel etki- Bu gelişmelerde, dünya likiditesinde bolluğun, gelişmekte olan ülkelere yönelik risk alma iştahının ve Türkiye'nin de aralarında olduğu bu ülkelerin yapısal bir değişim yaşamasının etkisiyle yabancı sermaye akınına uğramasının payı büyük. Sermaye hareketlerinin yeni bir ivme kazanması 2002'nin son çeyreğinde başladı. Türkiye'de iktidar değişikliği de bu döneme denk geldi. 2003'ten başlayarak son üç yılda gerçekleşen bu sermaye girişini önceki gün yayımlanan Ödemeler Dengesi'nden çıkardık. Bitişikte bunun bir tablosu var. Birinci satırda yer alan üç yıllık cari açığın toplamı 46.5 milyar dolar. İkinci satırda aynı dönemde kaynağı belirsiz para hareketinin yer aldığı Net Hata ve Noksan kaleminde 9.2 milyar dolarlık bir para girişi görülüyor. Bununla birlikte üç yılda finanse edilmesi gereken açık miktarı 37.3 milyar dolara düşüyor.
İyileşmenin kaynağı- Bunun karşılığında Türkiye'ye gelen para ile çıkan paranın netini ifade eden Finans Hesabı'nda 68.9 milyar dolarlık kaynak girişi gerçekleşmiş. İşte döviz bolluğunu yaratan, cari açığı finanse ettiği gibi, Merkez Bankası rezervlerini güçlendiren kaynak bu. Üç yıllık dönemde cari açığı finanse ettiği gibi 22.7 milyar dolar da Merkez Bankası'na rezerv olmuş. "Gelen para" diye tanımladığımız bu bölümde doğrudan sermaye girişi, hisse senedi, devlet iç borçlanma senedi , banka ve reel kesim kredileri gibi ana kalemler yer alıyor. 2003 yılında Türkiye'ye 12.6 milyar dolar gelmişken 2004'te bu rakam 28.2 milyar dolara ve 2005'te ise 49.1 milyar dolara yükseldi. İkiye katlanarak giden bir büyüme var. Üç yılın toplamı ise 90 milyar dolara varıyor. İşte büyümeyi finanse eden, kuru düşüren, faizi aşağı çeken, enflasyon düşüşüne yardımcı olan, finansal piyasaları coşturan, beklentileri yükselten ekonomideki iyileşmenin en büyük kaynağı bu. Üç yılda gelen toplam 90 milyar dolarlık dış kaynak. Bu dönemde GSMH 175 milyar dolar artarak 182 milyar dolardan 357 milyar dolara çıkıyor.
Dış sermayenin kerameti- 90 milyar doların dağılımına bakınca bunun 14.2 milyar doları doğrudan yatırımlardan, 8 milyar doları hisse senedi yatırımından, 19.9 milyar doları devlet iç borçlanma senetlerine yatırımdan kaynaklanmış. Bankaların yurtdışından aldıkları kredi miktarı 19.8 milyar dolar, reel sektörün kredi toplamı ise 26.6 milyar doları buluyor. Türkiye'ye gelen bu para karşılığında çıkan miktar ise üç yılın toplamında 21 milyar dolar. Dolayısıyla netleştirilmiş bazda Finans Hesabı'nda Türkiye'ye 68.9 milyar dolar para girişi gerçekleşiyor.
Tavır değişikliği- Böyle bir sermaye girişi karşısında Merkez Bankası'nın 2005 yılında tavrının değiştiği dikkati çekiyor. Rezerv artışı bir anda 18 milyar dolara sıçramış. Şayet Merkez Bankası alıcı olmasaydı kur daha da aşağılara gidebilir, sermaye akışı daha fazla olabilir, cari açık daha yüksek çıkabilirdi. Galiba bir döngü ve tıkanıklık da burada oluşmuş. Müdahale etmenin de etmemenin de bedeli var.
Sonuç- "Paranın gördüğü işi kimse göremez" Türk Atasözü