|
Hayatım boyunca iki kadını sevdim
|
|
Oyunculuğa tiyatroyla başladı, yüzlerce filmde rol aldı.
"Yeşilçam'da çok aşk yaşandı hem de dürüst gerçek aşklar"
Oyunculuğa tiyatroyla başladı, yüzlerce filmde rol aldı. Çoğu meslektaşı gibi bir dönem sahneye çıktı. Hep simsiyah saçlarıyla görmeye alışkın olduğumuz İzzet Günay, sevenleri yadırgasa da beyaz saçın kendisine uğur getirdiğini söylüyor.
Eski Yeşilçam'la ilişkim aslında sınırlı kaldı. Ben Türk filmlerini yoğun biçimde izlemeye ancak askerliğimi Anadolu'da yaptığım 1964-65 yıllarında başladım. Ama benim Türk sineması üzerine yazmaya başladığım 1970 yılından itibaren Yeşilçam bunalıma girdi. Ve 74-75 yıllarından başlayarak, krizlerin hiç ardı arkası gelmedi. Ben Yeşilçam yıldızlarını sonradan tanıdım. O büyük, parlak dönemleri solmaya başladıktan sonra... Ve hepsiyle değilse de bazılarıyla gerçek anlamda dost oldum. Bunların arasında ve hemen başlarında sevgili İzzet Günay gelir. Onun inceliği, zarafeti, insanlığı beni hep şaşırtmıştır. Onunla TV dizileri sayesinde yeniden gündemde olduğu şu günlerde, özellikle eski Yeşilçam üzerine konuşurken, tümüyle içten olacağına ve bana çok şeyi en açık, doğru biçimde söyleyeceğine inanıyordum. Ve de yanılmadım. İzzet 23 yaşında tiyatroya başlamış. Hem de Dormen gibi gerçekten ekol olmuş bir kurumda. Haydarpaşa Lisesi'nde okurken okul temsillerinde oynamış. Sonra da Yeşilay gençlik kolunda sahneye çıkmış. Amacı da mimar olmakmış. Askerliğini yaparken, hem çizgi yeteneğini geliştirmiş hem de sanki "geleceğin bir sinemacısı gibi" savaş taktiklerine dayalı hikayecikler yazmış. Ancak askerden sonra, bir memur çocuğu olarak çalışmak zorunda olduğunu görmüş. Bir gazete ilanı hayatını değiştirmiş: "Dormen Tiyatrosu tiyatro sanatçısı olacak gençleri yetiştirmek üzere bir kurs açıyor." O da lisede sahneye çıkmış, sonradan Balarısı olan Engin'in Aksaray'daki dans okulunda hocalık yapmış (dansı çok sever, hatta şimdi Migros olan eski Caddebostan Gazinosu'n daki dans yarışmalarına katılırmış!), üstelik çok da yakışıklı bir genç olarak (burasını o söylemiyor, ben ekliyorum!), "Niye olmasın? "demiş. Ve başvurmuş: Beyoğlu'nda 12 resim çektirip vererek... Aradan günler geçmiş. Ses seda yok. "Bari resimleri kurtarayım" deyip o zamanlar oturduğu Salacak'taki evinden Beyoğlu'na inmiş, tiyatroya gitmiş. Daha fuayeye girerken, Haldun Dormen "Siz İzzet Günay değil misiniz? Şimdi mektubunuzu yolluyorduk" demez mi?
ZEKİ MÜREN SİNİRLENMESİN Şöyle diyor: "Hayatımın en önemli olaylarından biriydi bu. Rahmetli Asaf Çiğiltepe, yine rahmetli İlhan İskender ve Haldun birlikte beni seçmişlerdi. Üstelik Asaf bana hemen sahne amirliği de önerdi. Benim gibi gencecik ve hiçbir şey bilmeyen biri için ne müthiş fırsat! Onlardan çok şey öğrendim. Haldun Dormen gibi bir tiyatro adamının eline düşmem büyük şanstı. Ondan yalnız tiyatroyu değil, bütün yaşamı öğrendim. Ona çok büyük saygım var; hem insan kişiliğine hem de sanatına. Ve ona çok şey borçlu olduğumu biliyorum. Böyle adamlar vardır, hayatınızı müthiş etkileyen, değiştiren. Bir de bana antikayı ve antikacılığı öğreten Ali Kazgan ustayı da anmalıyım." 1959 yılında ilk filmini çevirmiş: "Kırık Plak". Zeki Müren'in şoförünü oynamış. Şoför deyip geçmeyin... Yönetmen Osman Seden, hem eli-yüzü düzgün, hem araba kullanabilen, hem de lafını unutup "Zeki'yi sinirlendirmeyecek" bir tip arıyor. Tercihan tiyatrocu... Şöyle diyor: "9 günlük bir roldü. 150 lira yövmiye. O zaman 300 lira maaş alıyorum tiyatrodan. Çok önemli para. Ve daha bonolara geçilmemiş, para tırık ödeniyor." Sonra yine tiyatroya dönmüş. Ama işler iyi gitmiyor, "Pasifik Şarkısı" adlı kalabalık kadrolu Gülriz Sururi müzikali, koskoca Atlas Sineması'nda iki seksen yatıyor. İki temsil arası Orhan Aksoy geliyor, dönemin ünlü yönetmeni Hulki Saner'in asistanı. "Sizi yarın Turgut Demirağ'ın platosunda bekliyoruz" diyor. O aralar "bohem takılmak için", Nev-i zade sokakta oturuyor, ilk eşi, rahmetli Semine'yle... Ve Ayhan Işık filmi "Çifte Nikah"la sinemaya dönüyor. Hem bu kez kesin kalmak üzere. O filmde komik jön oluyor. Ve uzun süre bu karakter sırtına yapışıp kalıyor. Sonra, sinemadan üstüste teklifler gelince, tiyatroyu bırakmak farz oluyor. Haldun'a gidiyor, süklüm püklüm. Ama Haldun öyle anlayışla karşılıyor ki. "Bir tiyatrocunun karşısına çıkacak en büyük fırsatlardan biri bu. Mutlaka denemelisin ve başarmalısın" diyor. Ve tiyatro bir oyuncu kaybediyor. Ama Yeşilçam yepyeni bir jön, giderek bir büyük star kazanıyor.
İKİ KADINI ÇOK SEVDİM İzzet Günay 1980'lerde yaptığı birkaç filmden nefret ediyor. TV'ye de uzun süre uzak kalmış. Ama şimdi çok popüler bir dizide oynuyor ("Aşka Sürgün") ve çok da beğeniliyor. Yeni teklifler de sıradaymış. Tuhaftır, bu saçlarını boyamaktan vazgeçip beyaz rengine dönmesiyle başladı. "Evet, haklısın. O simsiyah saçlardan sıkılmıştım. Doğal rengine bıraktım. O ara Okan Bayülgen'in programına çıktım. Ve ertesi gün teklif geldi. Ben de oyunculuğu özlemişim, döndüm. Sanki beyaz saç bana uğur getirdi!". Dizide oynarken, yeniden disipline girmiş hayatı: "Bir çok genç insanla çalışıyoruz. Onlar bizden çok şey öğreniyor bizi gözlemleyerek. Ama biz de onlardan çok şey öğreniyoruz. Ve çok şey paylaşıyoruz." Dizide oynadığına en çok oğlu Ömer açısından memnun: "O 1971 doğumlu. Beni hiç perdede görmedi, ancak ekrana gelen eski filmleri izledi. Şimdi o beni günü gününe izliyor, yeni doğan torunum da yanımızda. Bundan güzel şey olur mu?" Ve sonra İzzet bana sevgili eşi, bizim de aile dostumuz İpek'ten söz ediyor. Onunla ne kadar mutlu olduğunu belirtiyor: "Hayatımı tümüyle onun ellerine teslim ettim. Ve bundan hiç pişman da değilim." O, hayatına karışan iki kadını da çok sevmiş ve onlara çok şey borçlu olduğunu itiraf etmekten asla kaçınmıyor.
|