|
|
|
|
|
Picasso Şile palamudunu sever miydi?
|
|
'Picasso'nun Sofrası' adlı kitap büyük bir sanatçının ruhunun derinlerine, günlük yaşamının seyrine göz atmamızı sağlıyor. Ve onun kokusunu hiç unutmadığı sardalyalarıyla tanışmamızı da.
Sabancı Müzesi; Emirgan'da, dünyadaki çoğu rakip müzenin gözünü kamaştıracak bir başarı elde etti. Hafta içinde açılan Picasso İstanbul'da sergisinin sadece yerli malı izleyicileri olacağını düşünmeyiniz. Bu sergiyi izlemek üzere İstanbul'a gelmeyi planlayan bir dizi insanı ben de tanıyorum. Bakın İstanbul Modern ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın bütün dünyada çok olumlu yankıları olan Bienal'inin ardından kentin uluslararası sanat mahfellerindeki kesin kabulü bu sergi ile olacaktır. İngiliz Financial Times gazetesinin daha sergi bile açılmadan 19 Kasım 2005 günü yayınladığı J. Wullschlager imzalı "Avignon, İstanbul yolunda" başlıklı değerlendirme şöyle bitiyor: "İfade özgürlüğünü öven sanat, buna sahip olamayan çoğunluk için daha bile önemlidir. İşte tam da bu çelişkidir ki, Batı modernizmi Boğaz kıyılarında kendini olağanüstü bir şekilde ifade ederken, Avrupa'yı da Türkiye'yi, Türkiye'nin bizi hazmedişini izlediğimiz üzere hazmetmeye iteler..." Picasso, modern çağın en göz alıcı sanatçısı! Güzel Sanatların neredeyse her alanında eser vermiş durumda.
YEMEK TUTKUSU Şöyle söylemek de mümkün: Pablo Picasso belki de bütün zamanların en çok üreten sanatçılarından. Hem sanat yaşamı hem de tüm magazincilerin iştahını kabartacak kadar hareketli özel yaşamı ile bu denli gözler önünde olan birisini ele alan kitaplar yayınlanması normal. Nitekim Picasso hakkında da "sayısız kitap" yazıldı. Daha çok olmadı üç yıl önce Türkiye'de de yayımlanan bir kitap Picasso ve mutfağı ele alıyordu : Picasso'nun Sofrası. Sabancı' daki sergi vesilesi ile bir kez daha hatırladığımız; kitapta büyük bir sanatçının, ruhunun derinlerine, günlük yaşamının seyrine de göz atabiliyoruz. Örneğin bakın İspanya döneminde, Akdeniz sahili günlerine "Ramon'la Picasso, ilk tanışmadan sonra ayrılmaz ikili olurlar. Zengin ve hevesli Ramon, inançsız ve hayal gücünden yoksun resimler yapar. Yeteneği yoktur. Büyük tutkusu denizdir. Pichot'un "Nabucodonosor" (Nabukadnezar) adını verdiği bir yelkenlisi vardır ve yaz boyunca Katalonya kıyılarına yelken açar. Picasso'nun Barselona'ya yeniden döndüğü 1899 yılında, Pichot, Punt del Sortell kıyısında güzel bir "primitif" ev inşa ettirir. L şeklinde bir mimarisi ve manastır havasında dekoru olan bu evde Els Quatre Gats'daki arkadaşlarını ağırlar; hep birlikte Barselona'nın çalkantılı yaşamından uzakta "yabani yaşam"ın keyfini çıkartır ve Robinson'culuk oynarlar. "Plajda ızgara üzerinde ateş dansı yapan sardalyaların kokusu": 35 yıl sonra bile Picasso bu "sardinades'lerin", Katalan usulü pişmiş sardalyaların kokusunu içine çekecektir. Küçük bir koyun kumları üzerinde çalı çırpıyla yakılan ateş, daha yeni tutulmuş balıklar, Katalan usulü çeşni için limon yerine biraz sirke ve bir porron beyaz şarap: İşte size lezzetli bir sardalya için gerekli malzemeler... Közde pişmiş ve elden ele gezen şarap eşliğinde elle yenen barbunyalar da çok lezzetlidir. Ressam, büyük bir iştahla, ateşin sıcaklığıyla nar rengi "kabukların" çıtırdayışını anımsar.
MİDAS EFSANESİ GİBİ Bir başka yerde, küçük balıkçı köylerinde çöpte midye ya da domates ve beyaz şaraplı sos eşliğinde sunulan ince kıyılmış çiğ jambonla doldurulmuş kalamar güveç yenir. Çöpte midye, Pichot'un ailesine ait bir villanın bulunduğu Cadaques'in en önemli yemeğidir. En üst düzey ziyafetse sarsuela dev peix i marisca'dır( balık ve istiridye zarzuela'sı)! Ağır çukur tabaklar içinde, yağda kızartılmış ince ekmek dilimleri üzerinde çok sıcak servis edilir. Ve sıcak lokmalar, yudumlanan beyaz şarapla buluştuğunda adeta ağzın içinde havai fişekler patlar!" Picasso sadece resimleri midir? Belki evet, belki de... Ünlü eleştirmen John Berger "Ressam Pablo Picasso'nun Pırıltı ve Sefaleti" kitabında sanatçının İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra Güney Fransa'da, Midi'de aldığı evi bir natürmortla ödediğini nakleder. "Yani" der Berger "Picasso öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, artık onun için paranın bir ehemmiyeti kalmamıştır. Elde etmek istediği her şeyi resim yaparak elde etmektedir." Bu insana Midas Efsanesi'ni hatırlatmaz mı? Midas'ın dokunduğu her şey altın olmaktadır. Yine de efsanenin traji komik sonunu hatırlamalısınız. Midas açlıktan ölür! Neden mi? Altın yenmez de ondan. Belki de Picasso'nun hayatı yaşamaya duyduğu hırs da bu idi: Hepimizin efsaneden çıkarması gereken ders...
|
|
|
|
|
|
|
|
|