Dünyanın en eski köleliği fahişelik
Dünyanın en eski "mesleği" olduğunu söylemenin adet olduğu fahişelik, elbette en eski meslek değildir, hatta meslek olduğu bile iyice tartışmalıdır, çünkü ancak tarımsal, yerleşik toplumların ortaya çıkmasından sonra görülmüştür ve başlangıcında "kutsal bir görev" olarak ortaya çıkmıştır.
Dünyanın en eski köleliği fahişelik
Dünyanın en eski "mesleği" olduğunu söylemenin adet olduğu fahişelik, elbette en eski meslek değildir, hatta meslek olduğu bile iyice tartışmalıdır, çünkü ancak tarımsal, yerleşik toplumların ortaya çıkmasından sonra görülmüştür ve başlangıcında "kutsal bir görev" olarak ortaya çıkmıştır. "Tarihin Babası" Bodrumlu (Halikarnassos) Herodotos'un aktardığı üzere, "kutsal fahişelik" ilk Mezopotamya kültürlerine kadar geri giden başlangıç döneminde ve MÖ 6. yüzyıldan itibaren belirdiği Eski Yunan'da verimlilik tapınılarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Rahipler ve rahibeler, toprağın verimliliğini harekete geçirmek üzere birleşmek durumundaydılar. Ama uygulama çabucak gelişti. Tanrılara kurban verme adeti nakdi ödentilere dönüşürken, kutsal fahişelik de dinsel kurumlara gelir getiren bir yapıya ulaştı ve bu arada dindışı bir fahişelik de oluştu.
KUTSAL GÖREV Kutsal fahişeliğe bütün tarımsal kültürlerde rastlanmaktadır. Örneğin Hint kayıtları, MS 6. yüzyıldan itibaren bunlardan söz etmeye başlamıştır. Bunlara devadasi denilmektedir (Hintçenin deva:tanrı ve dasi:hizmet kelimelerinden tanrının hizmetkarı). Bunlar mensup oldukları tapınak adına cinsel ilişkiye girmekte ve eylemleri kutsal ritüel sayılmaktadır. Bu cinsel ilişkilerin, insanların, hayvanların ve toprağın verimliliğini artırdığı iddia edilmektedir. Ama asıl önemlisi, devadasi bu "kutsal görevi"ni para karşılığı yapmakta ve gelir, tapınağın hazinesine ait olmaktadır. Devadasi sayısı giderek artmıştır. Örneğin Gazneli Mahmut 1026'da Samantha tapınağını yıktığında, burada 350 devadasi bulunmaktaydı. Çinli seyyah Çao-Ju-Kua, 1226'da Gucerat'ta 4 bin tapınakta 20 bin devadasi olduğunu bildirmiş, Marco Polo da onu teyid etmiştir. Kutsal fahişelik kısa süre sonra dindışı fuhuşa yol vermektedir. Örneğin Eski Yunan'da MÖ 6. yüzyılda ortaya çıkan kadın bedeninin ticari mal haline gelmesi kısa sürede öyle bir boyuta ulaştı ki, ünlü Atinalı yasa koyucu Solon(MÖ 640-558) ilk genelevleri açmak zorunda kaldı. Dikterion denilen bu evler devlete aitti. Her evde bir memur grubu işleri düzenlemekteydi. Kazançlar, porniketos adlı bir vergi aracılığıyla devlete aktarılmaktaydı. Fahişeler, tıpkı toplumun kendi gibi, zaman içinde bir tabakalanmaya uğramışlardır. En alt tabaka dikteriades adını taşımaktadır. Bu gruba mensup kadınlar üniforma gibi belli bir kıyafet giyer, güneş batmadan sokağa çıkamaz ve kentten izinsiz ayrılamazlardı. Bu kadınlar toplumun en alt tabakasından erkeklere hitap ederlerdi. Orta sınıf fahişeler auletrides adını alırken, yüksek tabakanın fahişelerine arkadaş anlamına gelen soylu hetaires adı verilmişti. Bunların arasında Phyrene, Korinthoslu Lais veya sonra ünlü Perikles'in karısı olan Aspasya gibi Antik dünyanın bazı ünlü kadınları yer almaktaydı. İlk iki tabakadan fahişeler muhabbet tellalları tarafından çalıştırılırdı. Özellikle dikteriades, ailesinin terk ettiği veya korsanların kaçırarak Akdeniz pazarlarında sattıkları çocuklar arasından seçilerek yetiştirilirdi. Bu arada fakir kızlar, terkedilmiş kadınlar, kimsesiz dullar bu yasaya tabi ticareti geliştirmekteydiler. Eski Yunan'ın köleci hukukuna göre, fahişeler muhabbet tellallarının malı sayılmaktaydılar. Lidya, Kartaca veya Kıbrıs'ta gelinlik kızlar, çeyizleri için fahişelik yapma hakkına sahiplerdi. Romalılar fahişeye meretrix (vücudundan para kazanan) demişlerdir. Bu kadınların çoğu, hem köle sahibi hem de muhabbet tellalı olan bir leno'ya aittir. Roma'da da fahişeler tabakalar halindedir. En altta yer alanlar, dar ve pis sokaklardaki localarda icrai sanat etmektedirler. Pompei kazılarında örnekleri bulunan bu localarda, bir yatak, bir de müşteri geldiğinde çekilen bir perde vardır. Buraya lupanar (dişi kurt ini) denilmektedir, çünkü dişi kurt yırtıcı, pis kokulu ve iğrençtir. Dişi kurt (lupa) avını lupanar'a götürür.
PEÇE YASAĞI Fahişe, ilk ortaya çıktığı Antik dönemden beri paradoksal bir role sahip olmuştur. Bir yandan marjinalleştirilerek ve tecrit edilerek hor görülür, diğer yandan da erkeklerin evli kadınlara ve genç kızlara saldırmadan ateşlerini söndürmelerini sağlamalarına hizmet ederek aileyi ve toplumu koruyan, katlanılması gereken bir kötülük sayılır. Ama toplum ve aile için bu kadar gerekli sayılmasına rağmen, fahişe parmakla gösterilir, her zaman her yerde dışlanır, bir yerlere kapatılır. O, namuslu bir kadın gibi gözükmemek zorundadır. Yasa koyucu, fahişenin sadece namuslu erkeklere zevk vermesine izin verir. Ev kurmak ve çocuk yapmak yalnızca yasal karılara aittir. Saygın kadınlarla karıştırılmaması için fahişeye özel bir kıyafet dayatılır. Roma'da fahişelerin, aile analarının, yurttaşların yasal eşlerinin kıyafeti olan uzun etek giymeleri yasaktır. Üzerlerine boz bir cüppe alırlar ve sarı bir peruka takarlar. Mezopotamya'da, namuslu kadına zorunlu olan peçe onlara yasaktır. Eski Rejim Fransa'sı fahişeleri dağlayarak damgalamaktadır. Fransızcanın pute, putain (fahişe) kelimesi, Latince putidus'tan (pis kokulu, çürümüş) gelir. Orta Çağ, Avrupa'nın kırlara çekildiği bir dönem olduğu için fuhuş duraklamıştır. Çünkü fuhuş her şeyden önce bir kent kurumudur. Ama gene de kalan, ama küçülerek kalan tek tük kentlerde, fuhuş kent dışında, nehir boyunca kurulan evlerde sürdürülmüştür. Nehiri bordalayan bu evlere bordereau denilecek, bu da Fransızcanın bordel ve İngilizcenin brothel (genelev) kelimesini verecektir. Fahişeler Orta Çağın tüm savaşlarında yer almışlardır. Örneğin toplamı 13 tane olan Haçlı Seferleri'ne daha birincisinden itibaren katılmışlar. Fransa kralı Aziz Louis'nin yürüttüğü 8. Haçlı Seferi'nde, Krallık Maliyesi, "ordu takipçileri" başlığı altında, kralın, askerleri "kutsal savaş" yönünde cesaretlendirmeleri için, 13 bin fahişeye maaş ödediğini göstermektedir. Fuhuşun modern dünyada nasıl bir seyir izlediğini ise haftaya görelim.
Mehmet Ali Kılıçbay
|