| |
|
|
Bardakta yalnız kalmış bir diş fırçası..
Bayram tatilinde gene İstanbul'dayım.. Dokuz gün tatil üstelik.. Yıllık izin gibi.. Çünkü ben İstanbul'u bayramda yaşamayı seviyorum.. Çocukluğumda en büyük heves, en büyük özlemdi, bayramda İstanbul'a gitmek.. Bandırma'dan bir vapur kalkardı, gece yatardınız, sabah kalkardınız, İstanbul.. Gene de gidemezdik.. Oysa ne merak ederdim, Beyoğlu'ndaki Japon oyuncak mağazasını.. Gidip görenler nasıl anlatırdı, vitrinde durmadan dönen oyuncak treni.. 30 yaşındaydım ilk oyuncak trenimi Almanya'dan aldığımda.. Yeğenime diye, kendime.. Savaş sonrası yılları, ekmek yok, nerde kaldı oyuncak.. Olsa da hani alacak para.. Hayati Dayım vardı ya, Hayati Dayım.. Hani yeni yıla günler kala öldü, bir oyuncak ustası idi.. Kartondan ne oyuncaklar yapmayı öğretti bize.. Ayakta duran kovboylar, atlar, evler, ağaçlar, inekler.. Bir kovboy çiftliğimiz olmuştu, bir de kızılderili kampımız.. Gördüğümüz kovboy filmlerini oynatırdı dayım bize.. Şimdi dünya tersine mi döndü de.. Bayram geldi mi, millet İstanbul'dan göçüyor.. Ben kalıyorum.. Kalmaya da bayılıyorum.. Çocukluk özlemlerim mi sürüyor hala.. Yoksa, Bayramda ıssızlaşan İstanbul, asıl güzel İstanbul oluyor da ondan mı?.. İkisi birden belki.. İyice sessiz, iyice ıssız İstanbul'da bir yalnız adam.. Koyacağım arabanın setine Müfide İnselel'i, onu dinleyerek vuracağım sahil yollarına.. Tepelere.. Niye Müfide?.. Sevgili dostum, çok sevdiğim, çok erken kaybettiğim Mete İnselel'in kızı imiş meğer, ama sebeb bu değil.. Bir defa kızın albümü nefis.. Bir Nil Karaibrahimgil naifliği var.. O çocuksu ses, eda.. Ama Müfide'nin sözleri vuruyor insanı kalbinden.. Beni vuruyor en başta.. Şu laflara bakın.. Bakın da söyleyin, beni vurmaz da kimi vurur?.. "koltuk aynı, masa aynı, mekan aynı mekan, kaynadı yine kahvenin suyu. bir tek fark yine ayni sehpada öksüz kalmış yalnız bir fincan elim, gözüm hep telefonda aşkım canımı acıtıyorsun yapma ara, ne kaybedersin, günaha girersin bedelini sen ödersin. ara, başlasın yine bende o bildik telaş ara, küçülsün gövdemdeki o kocaman taş. al beni bıraktığın yerden, götür gecene. akalım gecede eskisi gibi sarmaş dolaş. ara başlasın yine bende o tatlı telaş. koltuk aynı, masa aynı, mekan aynı mekan. her şey tıpkısının aynısı bir tek fark yine aynı bardakta, yalnız kalmış bir diş fırçası..."
Yalnızlığın bu kadar şirin bir tarifi olur mu?.. Bu kadar çocuksu, ama bu kadar derinden vuran.. Evimde her şey iki kişilik.. Bardaktaki diş fırçası bir tek, yalnız..
|