Kuşlar dile gelse...
Haksızlık mı yapıyoruz? "Gökten gelen ölüm"ü yerde, az üstünde, üstümüzdeki hükümette de ararken haksızlık mı yapıyoruz? Yoksa, "ölüm nereden gelirse gelsin"... Hepimizin ortak şemsiyesi "devlet" bugünler için olmalıdır ve gaflet yer etmişse orada, hesabı mı sorulmalıdır. Elbette "Şeker Ali" ve ablalarına hükümet emretmedi; tavukları tutun, yiyin diye. Elbette Ali çocuğa, ilköğretim sıralarındayken "şeker sat da evine para götür" diye de hükümet talimat vermedi. Elbette, ailesine kümes gibi evde kümes hayvanlarıyla birlikte yaşamayı, yoksul olmayı, acından ölmemek için hasta tavuğun kanatları altına sığınmayı da hükümet tavsiye etmedi. Ama hükümet ne için vardır? Devlet ne için olmalı?
İnsafım kurusun... Hükümet yoksulluğu şıppadanak nasıl önlesin! Tutun ki, yine insafım kurusun; "Şeker Ali"yi şeker satmadan, yoksulluğun soğuğunda titremeden, açlık korkusu çekmeden nasıl yaşatsın! Her köyün, her hanenin, her Ali'nin başına, insaf yani, bekçi de koyamasın! Lakin, bir devlet oradan oraya koşsun; anlatsın, tedbir alsın; ülkenin en kritik, hastalık potansiyeli en büyük, en soğuk ve en yoksul ve insanı ile hayvanı en iç içe bölgesinde kapı kapı dolaşılsın. Bir hükümet oraya ilaç yığsın. Üniversitesi ile hükümeti kim kime hükmedecek diye didişeceğine, "Şeker Ali"lere ulaşsın. Bir hükümetten yalan çıkmasın. İnkarcılık adına günleri ve en kritik saatleri kaybediyor, öldürüyorsa; her kimse, toplasın pılısını pırtısını, gitsin. Utansın ve gitsin! Hükümet ne için vardır? Devlet ne için olmalı?
Bakın, aynı esnada ne oluyordu? Danıştay, İstanbul'daki Galataport ihalesini tuhaf buluyor; Anayasa Mahkemesi ihalenin kendisine değil, kanuna bakarak vize veriyordu. Ama asıl önemlisi, bu hükümetin içinde kimi bakanın vicdanı bir türlü imzaya yanaşmıyordu. Başta Abdüllatif Şener, kimi bakanvicdan fazla kuşku duydukları "günah"ı paylaşmak istemiyordu belki. 48 saatlik en kritik müdahale ve bilgilendirme saatlerini sansür eden, bir türlü karar alamayan, karar veremeyen, bilgi sunamayan bir hükümetin başka hızları... Mesela bir bakanının bir gecede devletin dev kuruluşu Tüpraş'ın yüzde 14.76'sını olağanüstü hızla bir "menfaat grubu"na devri ise nihayet resmen garip bulunmuştu. Bu sütunda da günlerce yazılan "iş" için, Danıştay kimi bürokratların soruşturulması için yol açmıştı. "Şeker Aliler" şeker satıp hasta tavuk yiyip ölürken, böyle bir manzarada yani... Kimileri sanıyordu ki, birilerine bir gecede servet aktarımıyla bu ülkenin kaderi de değişecek, çocuklar şeker yiyebilecek ve çocuklar hasta tavuk yemeyecek, çocuklar ölmeyecekti.
Maliye Bakanı kim bilir hangi duygular içindeydi? İlk kuş gribi oğlunun tavuk çiftliğinin bulunduğu yörede patlamış, içinde bulunduğu hükümet kuşu pek açık etmeden idareye uğraşmış, kendisi bir gece Tüpraş hisselerini birilerine devretmiş, Kuşadası limanının aynı kişilere verilmesi için yasa değiştirtmiş, aynı grup işte şu tartışmalı Galata ihalesini de almıştı. En zoru onun durumuydu... Aklının bir köşesinde tavuklar, bir köşesinde Tüpraş, bir köşesinde Galataport, bir köşesinde engellediği soruşturmaya Danıştay izni filan dolaşırken... Elbette "Şeker Ali ve kardeşleri Fatma ile Hülya Koçyiğit" için de üzülmüştü. Üzülmez miydi. Hadi herkes içindekini döksün. Herkes vicdanını boşaltsın. Herkes sırları açsın. Bütün "kuşlar" bildiklerini anlatsın! Kuş gibi hafiflesin herkes. Vicdan acısı yapışıverir insanın iki yakasına! Hadi Metin, Osman, Kemal, Latif, Erhan, Şükrü, Mehmet... hadi.
|