Vur vur inlesin
Dayağın nereden çıktığı konusunda kesin bir bilgimiz yok.Toplumumuz hiçbir konuda anlaşamayıp birleşemediği halde dayak konusunda toplu bir kanıya, bir görüşe sahiptir. Bu görüşe göre, dayak cennetten çıkmıştır. Yapılan araştırmalar, cennetle internet bağlantısı henüz sağlanamadığı için bir türlü sonuçlandırılamıyor. Kesin olan tek şey, herhangi bir şekilde dayağın cennetten çıktığı.Niçin çıktığı, nasıl çıktığı, hangi vasıtaya binerek çıktığı da belli değil. Kendi arzusuyla mı çıkmış, yoksa zorla cennetten sepetlenmiş mi, o da bilinmiyor. Bilinen tek gerçek cennetten çıktıktan sonra ülkemize giriş yaptığı. Hong Kong gribi, Madagaskar nezlesi, Abu Dabi humması gibi, gözle görülmeyen ama ölümle sonuçlanan olaylara neden olabilen bu mikrobun kendini iyi koruyamayan insanların bünyesine kolayca yerleştiği, hem yerleştiği bünyeye, hem çevresine ağır hasarlar verdiği biliniyor.
SİZ HİÇ DAYAK YEDİNİZ Mİ? Bu cennetten çıkma mikrop kendini koruyamayan, çağdışı kalmakta direnen toplumlarda süratle yayılıyor. Büyük küçük, genç yaşlı, sivil asker, kadın erkek, okumuş cahil demeden eline kimi geçirirse, beyin hücrelerinin arasına kolayca yerleşiyor ve beyinde üremeye başlıyor. Cennetten çıkıp yeryüzü cehennemine yerleşen, çeşitli kollara ayrılan, büyük bir kolu da ülkemize yerleşen bu mikrobun ele geçirdiği bünyeler sık sık kendilerini kaybedip saldırganlaşırlar; bu nöbetlerden en çok çocuklar zarar görür. İlmülruhi tıfli, yani 'Psychologie infantile', sizin anlayacağınız çocuk ruhbilimi bu konuyla derinden ilgilenmek zorunda kalır. Efendim, ilmi olduğu tartışılamayacak bu derin girişimin ardından size langırt diye, açık seçik soruyorum: Şu a n d a dayak yiyor musunuz? Çocukken çok dayak yediniz mi? Tabii ki yediniz de, kimden, niye dayak yediniz? Dayak yerken ne yapardınız? Diyelim o günler geride kaldı; evlendiniz, çoluğa çocuğa karıştınız; güzel peki şimdi siz, çocuğunuzu dövüyor musunuz? Paniklemeyin, çocuğuna sopa attı diye kimse mahkemelerde sürünmez ülkemizde. Çocuk sizin, seversiniz de döversiniz de. En son ne zaman dövdünüz çocuğunuzu? Neyle dövdünüz, cetvelle, maşayla, ütüyle, kayışla, neyle dövdünüz? İz bıraktınız mı? Dayak yerken, ne dedi velet? "Vurma, n'olur vurma!" mı dedi? Bağırdı mı, komşular duydu mu, kimse kapıya geldi mi? Döverken ne gibi bir gereç kullandınız? Yoksa hiçbir şey kullanmadan yumruğu gözünün üstüne patlattınız mı? Patlattıysanız bence hiçbir sakıncası yok. Çünkü dayak cennetten çıkmadır. Affedersiniz, ama siz bu cennetten çıkma keyfi doya doya yaşamak ister miydiniz peki?
AĞACA YAŞKEN VURUN! Ayaklanan çocuğun kafası babanın elinin hizasındadır, şaplağı indiriverir... Ve zaman su gibi akıp gider, şaplak şamara, şamar tokada, tokat yumruğa, yumruk tekmeye, tekme falakaya dönüşüverir. Eğitim sisteminin bir türlü toparlanamamasının nedeni, okullardan falakanın kaldırılmış olmasıdır! İnşallah falaka yakın bir gelecekte okullarımızdaki yerini alır, böylece yeniden, edepli bir toplum haline geliriz. Falakadan yoksun büyüyen çocuk, ileriki yıllarda taşkınlık yapar...Öğretmenler, ana-babalar çocuğun marizine kaymazsa, onların yerine getirmedikleri bu görevi polisler yapmak zorunda kalır. Geleceğin sahipleri olan gençlerin, geleceğe sağlam bir şekilde hazırlanmaları gerekir. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Demek ki çocuklarımızın bedenlerini sağlamlaştırmak görevimizdir. Dövülen çocuğun eti sıkışık olur, diri olur. Onları ufacıkken dövüp, hayatın indireceği darbelere hazır hale getirmeliyiz, böylece okulda, askerde, iş hayatında, evlilikte yiyecekleri dayaklara hazır olsunlar. Örneğin kız çocuklarını beş yaşından itibaren saçlarından tutup yerde sürüklemeliyiz; üniversitelerde karşılaşacakları bu uygulamaya hazır hale getirmeliyiz. Ağaç yaşken eğilir vurun, çocuğunu dövmeyen dizini döver. Vurun vurun vurun... (*) Malatya'da olup bitenler o kadar tepemin tasını attırdı ki "Ödünç Yaşamlar" kitabımdan bu metni sizlerle paylaşmak istedim. Devamı haftaya..
|