Bu yıl neleri sevdim?
Bir de baktım ki, bu hafta yazım yılın son gününe denk gelivermiş. Eh, bu durumda günün "mana ve ehemmiyetine" uygun bir şeyler döktürmem gerekti ister istemez. Ben de oturdum, bu yıl iki kentimde, Paris'te ve İstanbul'da sevdiklerimin bir listesini yaptım. Paris ve İstanbul sokaklarında yürümeyi çok sevdim yine bu yıl. Pont des Arts Köprüsü'nden geçmeyi, orta yerinde durup Seine Nehri'ne ve altın kubbelere bakmayı. Saint Germain'in edebiyat kahvelerinde, Bastille barlarında bir şeyler içmeyi, Opera sahnesinde 35 kuğunun dansını, Chatelet sahnesinde Pina Bausch seyretmeyi, elli yıldır cazın bütün ilahlarının resmi geçit yaptığı New Morning'de caz dinlemeyi sevdim. Çin mahallesinin şamatasına, salaş lokantaların eğlencesine, Paris Moda Haftası'nın havalı partilerine duhul olmayı, bozulmamış mimariyi seyretmeyi, bir binada iki asır önce kimbilir kimlerin oturduğunu düşlemeyi sevdim. Şili'li, Fas'lı, Kore'li arkadaşlar edinmeyi, Hint, Çin, Kolombiya mutfaklarını tadmayı, Tayland danslarını, İran sinemasını, İtalyan mimarisini keşfetmeyi, yani bu şehirden çıkmadan yüz ayrı kültürle tanışmayı sevdim. Her hafta aynı kafede oturup, aynı çayı ısmarlayıp Sabah için yazımı yazmayı çok sevdim. Ivır zıvırdan zevk almayı da çok sevdim. İlle de her zaman "yüksek sanatla; Bach'ın müziği, Hint minyatürleri ya da Bizans mozaikleriyle mutlu olacak değiliz ya, arada bir manavda domates seçmek, balıkçıyla hangi balığın Akdeniz'de daha kaslı olduğunu tartışmak, çocuklarla Monopoly oynamak da muhteşem zevklerdi bence. Ve tabii İstanbul'a gelişlerimi çok sevdim. Uçaktan iner inmez arkadaşlarımla sevdiğimiz lokantalarda buluşup daha Paris havaalanındayken ısmarladığım yemekleri yemeyi, İstanbul Modern'de, Sabancı ya da Pera Müzelerindeki sergileri kovalamayı, aile buluşmalarını, anneme kendi anneliğimi anlatmayı sevdim. Kazandibiyle, zeytinyağlılarla, mantılarla hasret gidermeyi sevdim. Bütün kış çektiği hastalıktan ve gördüğü tedaviden kurtulan arkadaşımın hayata dönüşünü kutlamayı sevdim. Politikaya hiç girmeyelim isterseniz, çünkü aklı başında herkes gibi ben de bu yıl sevecek pek bir şey bulamadım. 2006'da ise daha çok şey sevmeyi umuyorum çünkü ben ocak aylarına bayılırım. Kendi kendime yeni sözler vermenin zamanı gelmiştir çünkü. Sene değiştirmekle hayatın mucizevi bir şekilde değişmediğini kabullenir, bir şey değiştirmek istiyorsam işe koyulmam gerektiğini hatırlarım çünkü. Dolayısıyla da yarını heyecanla bekliyorum. Senenin ilk gününde ise, nasıl desem, yorgun bir "parti sonrası" tadı vardır çünkü. Misafirler gitmiş, makyaj bozulmuş, topuklu ayakkabılar çıkmıştır. 31 Aralık eğlencesinin "aforizması" bitmiş, ev temizleme, kül dökme, boş kadehleri toplama faslı başlamıştır. Aynen parti sonrasında hafif bir başağrısıyla ev temizler gibi, yarın hayatın tozunu da almanın, sevecek yeni şeyler bulmanın tam vaktidir, inanın bana...
Sedef Ecer
|