Arayan Mevlasını da, manasını da
Derler ki, ölümsüzlüğe kavuşmak, hep hatırlanmak, bu dünyada bir iz bırakmak için ille "ille de bir eser". Doğru söze ne denir? Bir tek onlar hatırlanır, tarihe geçer, isim olur, yarına kalır. Peki, geri kalanlarımız ne yapacak?
Yani, ömrümüz... ömrümüz kadar ise... Bir, iki kuşak eş, dost dışında kimse hatırlamayacak, mezar taşımız, o da varsa, varolursa, onca taşın arasında kaybolup gidecekse... Ne yapacağız?
Ortalaması 70'e gelen, ama bireysel olarak 20'lerde, 30'larda, 40'larda, 50'lerde tükenebildiği gibi belki 80'lere, 90'lara da sürüklenebilen hayatımızın manası ne olacak? Elbette, herkesin bir cevabı var. Kimi inançlarıyla kendini bir yere oturtuyor, kimi oturduğu yerden manalar üretiyor, kimi ürettiği manalara kendini inandırıyor. Kimi, kandırıyor. Cevaplardan bir güzeli elbette, memleket, vatan, millet için bir şeyler yapıyor olabilmek ile... Bir güzeli de, bir kutsalı da "hayırlı evlatlar yetiştirmek". Tabii dünyaya, millete, devlete... tabii yetiştirene de hayırlı. Bunların hepsi güzel, güzel de, "eser" yoksa, ne olacak?
"Eser"; bir ressam gibi tablolar, şair gibi şiirler, yazar gibi romanlar, kahraman gibi destanlar, mimar gibi anıtlar, tarihe damga, coğrafyaya çentik değil de... "Kendimiz" de olabilir miyiz? Övünülecek yatırımlar, büyük yapılar, tesisler, şirketler filan da değil... Satın aldıklarımız, sattıklarımız, edindiklerimiz, vazgeçtiklerimiz de değil... "Kendimiz", izlerimiz, her gün parmaklarımızla, ellerimizle, hükümlerimizle, aklımızla, duygularımızla ve bunların belirleyiciliği, kuşatıcılığı, okşayıcılığı yahut kırıp geçirici hoyratlığıyla, zulmüyle... "Kendimiz" ve onca insan hayatına bıraktığımız izler olabilir mi? Çok ölümsüz sandığımız sınırlı bir hayata katılmış nice maddi manalar, yapay tatlandırıcılar, balon şişinmeler, firavunlaşmalar filan... Peşimizde sessiz beddualar, içten saygıdan azade emre amade hürmetler, nice yalakalığın ardında dahi içi acımışların nefretleri, daha delikanlı öfkeler, gücüne tükürmelerle derinleşmiş yaraları iz diye bırakıyorsa... Yahut tam tersine... En mütevazısından, bilinmeyen, tanınmayan, tapılmayan, karşısında iki büklüm olunmayan bir başka zat ise, başta kendininki, erişebildiği tüm hayatlara bir nefes vermiş, bir el tutmuş, gündelik hengame arasında bir dost olmuş ise... "Sınırlı hayatın manası" namına hangisine sevdalı olmalıyız? Çoğumuza bu dünyada "büyük eser, büyük izler" bırakma imkanı yok.
Çoğumuz; üreticilik, yaratıcılık gibi "aşkın insan izleri" bir yana; esas, kuvvet, kudret, tahakküm, iktidar, servet gücüyle boğabilenlerin bırakmak için uğraştığı izler arasında debeleniyoruz. "Hayatımızın manası" nı bulabilmek için, bazen yapabileceğimiz tek şey, kendini ölümsüz sanan manasızlara karşı, onca insana yara olarak bıraktıkları izlere karşı, "hayatın manası" nı haykırabilmek.
|