'Tahinci Şifresi'nin gizli mesajı!
Hep söylüyorum ya, bazı haberler mizahçıya çıkaracak malzeme bırakmıyor! Okuyorsun ve böööyle bakıyorsun sadece! Yazısız karikatür gibi. Artık o manzaranın üzerine ne söylesen beyhude. Geçen hafta SABAH'ın haftasonu ekinde böyle bir haber okudum. Aşağı yukarı her şeyin taklidini çıkarabilme potansiyeline sahip milletimizden, bu sefer de bir 'taklit roman yazarı' çıkmış! Tabii yayınevi ve 'yazar', taklit kelimesini kullanmıyor, 'benzer öykülerle ironi' yaptıklarını söylüyor ama biraz kitaptan bahsedeyim, durum açığa kavuşacak! Kitabın adı, 'Tahinci Şifresi'! Yanlış okumadınız 'Da Vinci' değil, 'Tahinci'! Roman, Tahinci Ahmet Usta'nın, kızının yardımıyla bir marketler zincirine tahinlerini satmasıyla başlıyor. Talep o kadar artıyor ki, 'Tahinci', batan yan komşusunun dükkanını kiralıyor. Buraya kadar tamam. Ve fakat, yan dükkanın bodrumu kazılınca, dört bir yanı tuğla örülü bir oda, odada da bir ceset ve el yazması bir kitap buluyorlar! Şu tesadüfe bakın! Kitaptaki bilgileri çözmeye başlayan tahinci(!), Hazreti Muhammed'in gizlenen oğluna kadar varıyor! Yani başlangıçtaki markete tahin satma bölümü dışında, gelsin Da Vinci Şifresi! Tabii biraz yerlileştirilmiş versiyonuyla. Aynı yazarın 'Öküz Arabasını Satan Derviş' diye bir eseri de var. Tanıdık gelmiş olabilir mi? 'Yaratıcı' ekip, bu kitaplar için "Bu Türk zekasıdır, aslında bunu göstermek istedik" diyorlar! Ve biliyor musunuz, bence tam da üstüne basıyorlar! Dergicilik yaparken, zaman zaman bazı yurtdışı tekstil fuarlarına giderdik. Bizim gittiğimiz zaman, yani 90'ların sonuna kadar Türkler'in bir kısım fuarlara girmesinin, 'model ve fikir çalıyorlar' gerekçesiyle yasak olduğunu o zaman öğrenmiştim! Aynı günlerde moda çekimlerimizde getirgötür işleri yapan genç bir arkadaşımızın kolundaki son model Gucci saat dikkatimi çekmişti. Yakından bakınca saatin aslında 'Cucci' marka olduğunu müşahade ettim. Üstelik yerli malıydı! Dedeman Otel'den sonra, bir gezi sırasında 'Babaman Otel'e rastladım! Tekstil, ayakkabı ve aksesuvar taklitlerinden hiç bahsetmiyorum bile, "Hiç kullanmadım" diyen yalan söyler! Yahu biz 'öz hakiki' kavramını mecburen yaratıp yerleştirmiş bir milletiz! Otobüs firması ismi taklit edilir mi kardeşim? Bırak onu, Roma dondurmasının taklidi çıkar da, adam bezip 'Öz hakiki Roma Dondurması' der mi? Koyduğun, süt, şeker, salep, gözünü seveyim ya! Sen de 'Paris dondurması' desen, iyi dondurma markasız satmayacak mı yani? Ama onları da anlıyorum. Bundan dört-beş ay önce bir dergi çıktı piyasaya. Adı, şu tesadüfe bakın ki 'Avrupa Yakası'! Her şeyi bırak, sokakta durdurup tebrik etmiyorlar mı "Dizinizin dergisi çıkmış" diye! Ömrü uzun olmadı neyse ki... Bu olaydan kısa bir süre sonra da bu köşede çıkan bir yazım, başka bir dergide başka bir hanımkızın imzasıyla olduğu gibi yayınlandı! İşte bu noktada düşünüyorsun 'Hakiki Gülse Birsel', 'Öz Avrupa Yakası' ne bileyim 'Öz Hakiki Metropol Manzaraları' falan diyeyim mi diye! Artık 'Türk zekası' mı demek lazım, başka bir şey mi bilmiyorum ama, bu ahlaksızca uyanıklıkların bazılarında beni şaşırtan bir yan var! Adım gibi biliyorum ki, çoğu sektörde markaların taklidi olarak üretilen şeyler, asıllarından daha kaliteli! Gidin Kapalıçarşı'daki markalı çantalara, tişörtlere bir bakın mesela... 'Tahinci Şifresi' ismini bulan adam mizah kitabı yazsa, okumaz mısınız? Yani diyeceğim odur ki; bu taklitçi arkadaşlar kopya aktivitelerini bırakıp kendi mallarını üretseler, spor ayakkabı olsun, kitap olsun, son derece başarılı olmazlar mı? Taklidi bire bir yapmak veya duruma adapte etmek için harcanan enerjinin yarısını harcasa, belki adam dünya çapında olacak, kimbilir! Yani şu Allah'ın cezası 'Tahinci', yan dükkanın bodrumunu kurcalamayıp, işine gücüne baksa, tahinini satsa, belki hayatla ilgili daha önemli mesajlar bulacak, hatta köşeyi dönecek ama... Ne yapalım, biz de böyleyiz!
|