| |
|
|
Bütün okullar neden ekol değildir?
Hasan Cemal'in "Cumhuriyeti Çok Sevmiştim" kitabı çevresinde kopan tartışmalarda, bugünkü Cumhuriyet'in izlediği yayın politikasıyla aynı çizgide olmayan gazetecilerden bazıları "Ama Cumhuriyet bir okuldur" şeklindeki duygusal tepkileri seslendirdiler. Olaya bu açıdan en ilgi çekici yaklaşımı Akşam'daki köşesinde Oray Eğin seslendirdi. Eğin, bizim Fransızca'dan alarak adeta Türkçeleştirdiğimiz ve "Okul"a daha derin bir anlam katan "Ekol" (Ecole) kavramını irdeledi. Bilindiği gibi ekol, edebiyat, sanat, siyaset veya benzer alanlarda farklı bir çığırın açılmasıdır da. Oray Eğin'e göre basında başarılı olmuş pek çok önemli ismin ortak paydası Cumhuriyet olduğuna göre bu bir okuldur, veya ekoldür. Bunun gibi Türk basınında şu diğer okullardan da söz edilebilir: - Manzara insana ister istemez geçmişte basın kurumlarının nasıl okul işlevi gördüğünü de hatırlatıyor. Resimli Ay, Yön, Akis ardından da Aydınlık gibi dergiler hem belli bir kuşağa damgasını vurmuşlar, 10'ar yıllık aralıklarla devirlerin simge dergisi olmuşlar hem de önemli isimler yetiştirmişlerdir. Bir dönemin Aydınlık'ına da bakarsak, tıpkı Cumhuriyet gibi çok görkemli bir kadro göreceğiz. Televizyonda da son okulun 32.Gün olduğunu rahatlılıkla söyleyebiliriz. Bu liste tabii ki uzatılıp genişletilebilir. Örneğin televizyon yayıncılığındaki bir "TRT ekolü" nden söz etmek yanlış değildir. Siyasette "İttihat Terakki Ekolü" mutlaka vardır. Ekonomide "İş Bankası Ekolü"nün veya "Koç Ekolü"nün varlığı herhalde inkar edilemez. Hemen hepimiz hayatımızın belirli döneminde okullara devam ettik. Bazılarımız bunlardan mezun da oldu. Acaba bunlardan hangileri her anlamı ile birer "Okul"du. Neden "Şikago Okulu" denildiği zaman dünyadaki bütün ekonomistler, sadece ekonomi eğitimi veren bir kurumu değil de Friedman'ı hatırlıyor, "Monetarizm"i anlıyor mesela? Yani neden her okul bir ekol olamıyor? Şimdi ilk okuldan başlayarak bütün okulların mezunları dernekler kurarak, eğitim aldıkları kurumların mezuniyetten sonra da hayatlarında önemli yer tuttuğunu kanıtlamaya çalışmakta. Herkes okulunu ekolleştirmeye çalışıyor bir anlamda. Gördüğüm kadarıyla, ekoller sadece kurumlaşmalara veya yıllanmışlığa dayanarak oluşmuyor. Nasıl dünya kentlerinin parklarında komitelerin değil de tek adamların heykelleri varsa, ekolleri de güçlü, etkileyici, karizmatik insanların varlığı oluşturuyor. Cumhuriyet'te bunu Yunus NadiNadir Nadi çizgisi arkasında, Mustafa Kemal Atatürk'ün varlığı sağlamıştı. Cumhuriyet'in bazen demokrasi yanlısı bazen de militarist olması değil, hep Kemalist olması onun kurumsal kimliğini oluşturuyordu. Yıllar ve koşullar değiştikçe, bu okulun öğrencilerinin de yolları ayrıldı. Aynı durum Doğu Perinçek'in "Aydınlık" ekolünün başına da gelmedi mi? Ben devam edip mezun olduğum okulları ve bu arada 11 yıl çalıştığım Cumhuriyet Okulu'nu değerlendirirken, beni etkileyen öğretmenlerimi ve bana meslekte yeni ufuklar açan Nadir Nadi, Ecvet Güresin gibi isimleri ve tabii İlhan Selçuk'u da hatırlıyorum Nadir Nadi'yle de, İlhan Selçuk'la da tabii görüş ayrılıklarım oldu, bugün de var. Ama onlar benim okulumun güçlü ve etkileyici öğretmenleriydi. İnsan okuldan sonraki yaşamında öğretmenine hesap verip, ondan not beklemez. Hatta okul döneminde öğretmeninin yaptığı haksızlıklara kızsa bile, "Artık o benim öğretmenim değildi zaten" de diyemez ki.
|