Söz, bitki ve bıçak
Bir kaç ay önce yaptığımız bir çalışmanın sonuçları ilginçti. Topladığımız bazı bitki örneklerinde ağır metal analizi yaptık. Ağır metaller, vücutta metabolize olamadığı için birikerek toksisiteye yol açan, başlıca, kurşun, civa, kadmiyum, bakır gibi inorganik maddelere verilen isim. Bilhassa karaciğer ve böbrekler üzerinde zararlı etkileri söz konusu. İncelediğimiz bazı bitki örneklerinde yüksek oranda kurşun tespit ettik. Bunun nedenini araştırırken elde ettiğimiz sonuç önemli; "Yüksek kurşun tespit ettiğimiz bitkiler yol kenarından toplanmış." Yani arabaların egzosundan kaynaklanan bir bulaşma söz konusu. Bu nedenle, bitkisel ürününüzü satın aldığınız kaynak son derece önemli. Bitki "Nereden toplanmış?" Bitki materyalinizde bu tip çevresel risklerin bulunup bulunmadığı kontrol edilmiş mi? Yol kenarından, sözgelişi, ısırgan veya nane topladığınızda kullanmadan önce düşüneceksiniz!
Pestisit Bitkilerde sıkı kontrol edilmesi gerekenler sadece ağır metallarden ibaret değil. Bitki eğer tarlada yetiştirilmişse bitkilerin böcek vs. zararlılardan korunması için kullanılan pestisit vb. tarım ilaçlarının atıklarının seviyesi de kontrol edilmeli. Peki ya açıkta çuvallar içerisinde pazarlanan bitkiler; en azından gelen geçenlerin söyle bir ellerine alarak incelediği ürünler de elde ele artan kontaminasyon. Satın aldığınız veya kullandığınız bitki materyalinde mikroorganizmalar kabul edilebilir sınırlar içerisinde mi? Zararlı bakteri veya mantarlar taşıyor mu? Kontrol edilmiş mi?
Aflatoksin Ara sıra gazetelerde okuruz; "Almanya şu kadar ton kuruyemişi geri göndermiş." Aflatoksin miktarı sınırların üzerinde bulunmuş. Peki ne oluyor bu ürün, imha mı ediliyor? Yoksa ucuz fındık, ceviz, incir, veya kırmızı biber vb. baharat buldum diye satın mı alıyorsunuz? Belki hepimizin yaptığı bir "devekuşu taktiği", yani kafayı kuma gömerek saklanma örneği! Pahalı aldığımız ürün de kontamine olmuş olabilir. Nedir bu aflatoksin? Neden önemli? Aflatoksin, özellikle uygun olmayan kurutma ve saklama koşullarında nemli ortamlarda bekletilen bitki vb. materyallerde gelişen bir mikroskopik mantarın neden olduğu zararlı bir atık, toksin. Bilhassa karaciğer tahribatı ve kanserine yol açtığı düşünülüyor. Zararlı etkisi öyle hemen görülmüyor. Uzun yıllar içerisinde gelişiyor. Bitkide belirli sınır değerler arasında bulunduğunun kontrol edilmesi gerekir. Esasında ben de ne kadar karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım; yok doğru bitki mi? yok uygun zamanda toplanmış mı? Yok içerisindeki tehlikeli maddeler denetlenmiş mi? Yok zararlı mikroorganizmalar, aflatoksin var mı? Ben bu kadar sıkıntıya gelemem diye kestirip atıyorsanız, bence hatalı bir düşünce. Neden mi? Benim çok beğendiğim bir söz dizini Aesculapius'a ait. Aesculepius; Bergama'da adına hastane kurulan, mitolojide Apollo'nun bir ölümlü insandan doğma oğlu, yarı-tanrı - "Sağlık tanrısı". 3000 yıl önce tedavi sırasını şu şekilde tanımlamış: "Önce söz, sonra bitki, en son bıçak", Diğer bir deyişle; önce psikolojik tedavi, sonra bitkisel ilaçlar ve bir sonuç alınamazsa cerrahi operasyon. 1960'larda Alman fitoterapi uzmanı Prof. Weiss bu sıralamanın çağdaş uyarlamasını şu şekilde ifade etmiştir: "Önce söz, sonra bitki, daha sonra farmakoterapi ve en son bıçak." Mesela, karnınız sancıdığında önce nane-limon içmek, ağrının sürmesi durumunda ise bir hekime danışarak daha ileri tedavilerin uygulanması, fitoterapinin uygulama sırasını açıklayan basit bir örnek olarak verilebilir. Bu sözlerden de anlaşıldığı üzere, "fitoterapi" asla çağdaş tedaviye alternatif bir tedavi şekli değil, tedaviyi destekleyen, tamamlayan bir safha, bir kademedir. Yeterki bilinçli ve doğru bir şekilde uygulansın. Geçtiğimiz haftalarda gazetelerde yer alan başka bir haber "Bakliyatın kanser tedavisinde etkinliği" üzerindeydi. Baklagilerde bulunan inositol pentafosfatın tümörlerin büyümesine neden olan enzim miktarını azaltıcı etkisinin irdelendiği bu haberi iki farklı gazete aynı gün verdikleri haberlerde farklı şekillerde yorumlamış. Gazetelerden birinde haftada 3 defa fasulye, nohut veya mercimek yenmesinin yararlı olacağı yazılmış. Diğer gazetede ise, baklagillerin doğal olduğundan "aşırı kullanımının" bile zararsız olduğu ve bol bol tüketilmesi gerektiği ifade ediliyor. Bu son yorumu yapan kişi herhalde ömründe hiç fasulye veya nohut yememiş! Aynı haber nasıl oluyor da bu kadar farklı yorumlanabiliyor. Her zaman belirttiğimiz üzere suyun bile fazlası zararlı.
|