Sürdürülebilir ihracat enflasyon kadar önemli
Geçen hafta, kasım ayına ait iki önemli veri açıklandı. Bunlardan birisi ihracat, diğeri ise enflasyon ile ilgiliydi. İkisi de kafa karıştırdı. Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin verileri, kasım ayında ihracatın bir önceki yılın aynı ayına kıyasla yüzde 4.31 düştüğünü ortaya koyuyor. Son on iki ayda ihracat artışı yüzde 17.25 olarak gerçekleşmiş. Ancak, bu verilerden daha önemlisi, ihracatın artış hızının eylül ayından bu yana azalış eğilimine girmesi. Bu eğilim, üretimdeki gelişmeleri yansıtıyor. Eylül itibariyle, son bir yılda sanayi üretimi yüzde 4.8 artmış. İhracat yapan ilk beş sektöre de sanayi kuruluşları hakim olunca, sanayi üretiminde bu gelişme, gecikmeli olarak ihracata da yansıyor.
Sürdürülebilir ihracat Kanımca, cari açığın yüksek olmasına ek olarak, gelecekte göstereceği eğilime de bakmak gerekiyor. Açık artacak mı, yoksa azalacak mı konusu daha önemli. Bunu ölçmek için elimizde iki kıstas var. Birincisi, mal ve hizmet ihracatı, ithalatı ve büyüme hızı arasındaki ilişkileri, baz alınan yıldaki ithalat ve ihracat artış hızlarının birbirine oranı ile karşılaştırmak. Basit anlatımla; ihracatın artış hızı, büyüme hızından aşağıda bir gelişme gösteriyorsa, cari işlemler açığı giderek artar. İkincisi, iç para diğer paralara karşı değerlenirse, ithalatın artış hızı ihracat artışından fazla olur. Bu süreç, iç kaynakların dengesini ve dağılımını bozar. Türkiye'nin son aylarda yaşadığı tablo budur . Büyümenin sürdürülebilir olmasının temel taşlarından birisi de sürdürülebilir ihracata sahip olmaktır. Bunu yolu ise kazanılan pazarları kaybetmemekten geçer.
Enflasyonda değişik eğilimler Kasım enflasyon verileri, tüketici fiyatları (TÜFE)'de yüzde 1.40 artışa, üretici fiyatları (ÜFE) ve çekirdek enflasyonda sırasıyla, yüzde 0.95 ve 1.86 oranlarında azalışa işaret ediyor. ÜFE ve çekirdek enflasyon verileri, döviz kuru gelişmelerini yansıtması ve yeni endeksin vergileri içermemesi nedeniyle çok düşük düzeylere inmiş gibi görünüyor. Genelde sanayi mallarını kapsayan bu endeksler döviz kuru gelişmelerine hassas. Ancak, bu hassasiyet, döviz kurlarındaki düşme ve artmalara karşı simetrik değil. YTL değerlenince, ÜFE ve çekirdek enflasyon daha az düşüyor. YTL değer yitirince ise yansıma daha fazla oluyor. Nitekim, Merkez Bankası'nın ÜFE bazlı reel efektif kur hesaplamaları son on ayda YTL'nin yüzde 11 değerlendiğini gösteriyor. ÜFE ise hâlâ artı değerlerde dolaşıyor. TÜFE ise artış eğilimini temmuz ayından bu yana sürdürüyor. TÜFE'de bir ilginç gelişme de, eski ve yeni endeksin gösterdiği eğilimde gözleniyor. Yılbaşından bu yana değiştirilen yeni endeks ile eski endekse göre hesaplanan enflasyon arasındaki fark yüzde 3 puanı geçiyor. Yeni endeks yüzde 7.61 yıllık enflasyonu işaret ederken, eski endeks yüzde 11'lik bir fiyat artışını gösteriyor. Bunun iki nedeni var . Birincisi, fiyat kontrolü güç hizmetler sektöründeki enflasyonun yeni endekste ağırlığının düşürülerek hesaplanması, ikincisi, döviz kuruna ve giderek YTL'nin değer kazanmasına hassas olan mal ve hizmetlerin ağırlığının yeni TÜFE endeksinde arttırılması. Bu gelişme, bir gerçeğin gözden kaçırılmaması gereğini bize işaretliyor. O da şu: Endeks değişmeseydi, şimdi Tüfe fiyat artışı yıllık, yüzde 7.61 yerine yüzde 11 olacaktı.
|