|
|
|
|
|
Sırat'ı geçen genç Şahenk
|
|
Doğuş Grubu'nun genç patronu Ferit Şahenk, uçurumun eşiğine gelen grubu 4 yılda zirveye taşıdı.
Sırat'ı geçen genç
Ferit Şahenk boşu boşuna "New Age" patron kuşağının en ışıltılı ismi olarak gösterilmiyor. 2001 krizinde hem de kurucusunu yitirdiği günlerde uçurumun eşiğine gelen dev grubu o dört yılda yıldızlar kadar yükseğe taşıdı.
Niğdeli deyince aklıma bir Konfüçyüs gelir, bir de bonzai. Konfüçyüs gelir; çünkü onun binlerce yıllık öğütleri, özdeyişleri bugün bile ahlakın, erdemin, iyi insan olmanın rehberidir. Bonzai gelir; çünkü Japonlar'ın sabır ve ölümsüzlük simgesi olan o minyatür ağaç, babadan oğla emanet edilen aile değeridir. Ailenin ruhunun sindiği canlı mirastır. Niğdeliler de öyledir. Hem de küreselleşmenin toplumsal dayanışmadan geçtim, çekirdek ailenin dikişlerini bile patlattığı günümüzde. Toprağa sevda, ana babaya sınırsız sevgi ve saygı, aileyi her şeyin üstünde tutma, dostluğu Karun'un hazinelerine değişmeme. İşte Niğdeliler'in genlerine işlemiş, kuşaktan kuşağa geçen özellikleri. Bütün bunları nereden mi biliyorum? Kendimden efendim. 60 yıla yaklaşan yaşamında bir kez bile Niğde'yi görmemiş ben Niğdeli'den. (Bu arada bir ayıbımı ya da utancımı itiraf etmiş oluyorum.) Neredeyse yarım yüzyıl önce yitirdiğim babam, ardında tek vasiyet bıraktı:
"Gitmesen de görmesen de baba ocağınla bağını sakın koparma." Bağ? Nüfus kütüğü. O nedenle Akhisar'da doğan ben, yaşamımın büyük bölümünü İzmir'de geçirmeme, son 10 yıldır da İstanbul'u mesken tutmama rağmen, kütüğümü Niğde'de tuttum. Her işlemde onca bürokratik güçlüğe rağmen. (Not: Eşimin ve iki oğlumun nüfusları da elbette Niğde'de. Ben yaşadıkça da öyle kalacak.) Herhalde o da öyle yaptı. O? Konuya girelim artık...
1989'da Torbalı'da Opel fabrikasının açılış töreninde sevgili dostum Ali Nail Kubalı, "Hemşehrim, gel seni biriyle tanıştırayım" dedi. (Ali Bey'in babası Prof. Hüseyin Nail Kubalı, Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli anayasa hukukçularındandı. Soyadları, Niğde'nin Kuba Mahallesi'nden geliyor. Ben de oradanım. Daha doğrusu babam da. Ne yazık ki semtimizin yüzlerce yıllık adı bir süre önce değiştirildi. Şimdi "Sıralı Mahallesi" deniyor. Vatandaşlık numarası uygulamasından sonra yenilediğim kimlik kartımla öğrendim.)
Kubalı koluma girip beni saçını hayli yitirmiş bir gencin yanına götürdü. "Tanıştırayım" dedi, "Ferit Şahenk. Hemşehrimiz. Niğdeli." Ve ekledi: "Benim yakın akrabam. Kimbilir, belki senin de uzak akraban çıkabilir."
ABD'DE ÜNİVERSİTE Ferit Şahenk, o tanışma faslının yapıldığı tarihte 25 yaşındaydı. "Yorgun görünüyorsunuz" dedim. "Doğru" diye yanıtladı,
"Varşova'dan geliyorum. Hiç uyumadan." Kubalı araya girdi: "İş seyahati sanma. Fenerbahçe'ye futbolcu bakmaya gitti!" Kahkahaları patlattık ve yarım saat kadar süren sohbetin ardından yeniden görüşme dileğiyle ayrıldık. Ferit Şahenk o dönemde iş hayatında yeniydi. Yurtdışında sıkı eğitimini parlak derecelerle tamamlamış (Liseyi İsviçre'de okumuş, ardından ABD'de Boston Üniversitesi'nin pazarlama ve insan kaynakları bölümünden diploma almış, yüksek öğrenim sonrası eğitimi Harvard Üniversitesi'nin Owner/President yönetici programıyla tamamlamıştı. Bunlara bir de 1988 başında Manufacturers Hannover'da bankacılık eğitimi ya da stajını eklemişti), döner dönmez Doğuş Grubu'nun kıyısından köşesinden sorumluluk üstlenmeye başlamıştı.
10 yıl kadar sonra Sırat Köprüsü'nde akrobasi yapmak zorunda kalacağını aklının ucundan geçiremezdi. Hatta, kıldan ince kılıçtan keskin o köprüyü tek ayağının üstünde sekerek bir uçtan diğerine geçmeye zorlanacağını. Öyle ya; Türkiye'nin en sağlam, en güçlü holdinglerinin birinin veliahtı gösteriliyordu.
Ama Sırat'ı bir kez geçtikten sonra kendisini cennette bulacaktı. Elbette onu da bilemezdi o zamanlar.
AYRIMCILIK YAŞAMADI Ayhan Şahenk biricik oğlunu bir an önce pişirmek istiyordu. Sevecen ama işte ayrımcılık tanımayan bir politika belirledi. Söz Ferit Şahenk'in: "Ayhan Bey'in beni ve kızkardeşimi (Filiz Şahenk) hiçbir zaman 'İşin ileride sahibi olacaklar' diye şımartmadı. Yanında oturtup yetiştiren bir baba değildi; tersine, yanından belli etmeden ama sistemli, hesaplı olarak uzaklaştırarak, bana kendi ayaklarım üstünde durup bir şirket yönetme, insanları tanıma ve kendimi insanlara tanıtma imkanı verdi." Doğuş'ta kıyısından köşesinden sorumluluk üstlenmesi, bazı şirketlerin yönetim kurullarında başladı. Onu holding icra kurulu üyeliği izledi. Onu da otomotiv ve gıda grupları başkanlığı. 1994'te ilk kez gerçek anlamda patronluğu tattı.
1994 Nisan'ındaki ekonomik krizin ertesinde Ayhan Şahenk ona "İddiasız bir finans kuruluşumuz var; Tasarruf ve Kredi Bankası. Seni onun genel müdürü yapıyorum, haydi göster kendini" dedi. Yaz sonuna doğru projelerini bitirip kolları sıvadı. Önce adını değiştirdi: Garanti Yatırım Bankası. Bu onun bankacılık sektöründe -stajı saymazsak- ilk sınavı olacak ve aldığı dersler ileride çok işine yarayacaktı. 1994 krizini yarasız-beresiz atlatan Doğuş, 2001 krizinde temellerinden sarsıldı. Çünkü, şirketlerinin tümü krizden en çok etkilenen sektörlerde faaliyet gösteriyordu: Bankacılıktan otomotive, market zincirinden turizme kadar. Hele bankacılık, hele Ayhan Şahenk'in sadece bir yıl önce oğluna teslim ettiği bankalar... Sektörün hemen tüm aktörleri gibi onlar da dibe vurmuşlardı. Çünkü 2001 krizi her şeyden önce finans kriziydi.
Ve o günlerde, Doğuş Grubu'nun her şeyi Ayhan Şahenk canıyla uğraşıyordu. Kan kanseriydi. Nisan'da son nefesini verdi. 7 sektörde 60 şirket ve 18 bini aşkın çalışanın kaderi artık 37 yaşındaki Ferit Şahenk'in omuzlarındaydı. O kabus günlerinde iki bastona dayanarak güç toplamaya çalıştı: İlki ailesi. "Karşılıksız sevgi veriyor" dediği annesi Deniz Şahenk. Sınırsız sevgi, saygı, güven ve kader birliğiyle bağlı olduğu kızkardeşi Filiz Şahenk. Gönül tahtında oturan eşi Diana Şahenk. Gökkubbenin çöktüğü 2001'de 3 yaşında olan kızı Defne. İkinci dayanak iş arkadaşları oldu. Zaten baştan beri sevgi ve güven bağlarıyla örülmüştü ilişkileri. Ama kriz turnosol kağıdı işlevini gördü. Ferit Şahenk o çok zor günlerdeki dayanışmayı,
"İnsani özelliklerini kaybetmemiş, zor zamanlarında şirketinin yanında olan, işini ve patronunu seven ekibe sahip olduğum için kendimi dünyanın en mutlu insanı görüyorum" diye anlatacaktı. Genç Şahenk, kriz dalgalarında gemiyi batırmamak için önce hiç kimsenin cesaret edemeyeceği bir karar aldı: Üç bankayı tek çatı altında topladı. Garanti Bankası, yaşı yüzyılın çok üstünde Osmanlı Bankası ve Körfezbank. Üstelik yeni Garanti'ye 250 milyon dolar taze para koydu. Sonra kara bulutlar dağılmaya başlar başlamaz, yabancı ortaklığa açık olduğunu ilan etti. Kapısını İtalyanlar'ın Intesa'sı çaldı.
Yüzde 40'ına 800 milyon dolar teklif ettiler. Bu da Garanti'nin piyasa değerinin 2 milyar dolar olduğu anlamına geliyordu. Ancak bir yıldan fazla süren görüşmeler 2004'de kesildi. Bu, Garanti için de, Ferit Şahenk için de prestij kaybı demekti, piyasanın güvenine dinamit demekti. O günlerdeki öfke dolu ama aynı zamanda meydan okuma olan demeçlerini unutmak mümkün mü: "Fırsatı kimin kaçırdığını zaman gösterecek. Dişimi sıkar sabredersem, yüzde 50 fazlasına satarım. Satılık tabelasını kaldırdık, bundan böyle ilk 10'dan olmayanla konuşmayız. Artık ortaklarımızı biz seçeceğiz." Doğuş Grubu'na moral veren ama piyasanın pek inanmadığı bu demeçlerin, "Suya sıkılan kurşunlar" olmadığını görmek için bir yıl yetti de arttı bile: Garanti'nin sermayesinin 25.5'ini 1.8 milyar dolardan fazla bir fiyata Ferit Şahenk'in "En büyük hayalim bir gün o şirketle ortaklık yapmaktı" dediği General Electric satın aldı. Bu, bankanın piyasa değerinin 6 milyar doların üstüne çıktığı anlamına geliyordu. Sadece bir yılda 3 kattan fazla değerlenmişti. Ve Ferit Şahenk, Sırat Köprüsü'ndeki zorlu sınavı geçtiğinde 41 yaşındaydı.
GÜNDE 8 KUTU KOLA Artık günde 8 kutu buzlu kolasını daha bir keyifle yudumluyor. Haksız sayılmaz; babası Ayhan Şahenk hayata gözlerini yumarken 3.6 milyar dolarlık servetiyle Forbes'in "Dünyanın en zenginleri" listesinde 162'nci sırasında yer alıyordu. O ise 4.7 milyar dolarla 111'inci sıraya yükseldi. Üstelik değerlendirmeye General Electric'le ortaklığın getirileri henüz yansımadı. Ayhan Şahenk dünyaya veda ederken, Doğuş Grubu'nun cirosu 3 milyar dolardı. O ikiye katladı. Eh, Şampiyonlar Ligi'ni bir yana bırakırsak -annesi, eşi, kızı ve kız kardeşinden sonra beşinci aşkı- Fenerbahçe de iyi gidiyor. Daha ne olsun? Onca başarıya rağmen alçakgönüllülüğünü koruyan, General Electric'le ortaklığın müjdesini personeline gönderdiği elektronik mesajla paylaşan ve o müjdeyi "Doğuş Grubu'nu bugünlere siz taşıdınız, yarınlara da birlikte yürüyeceğiz. Bugün artık geleceğe daha güvenle bakma, gözümüzü daha da yukarılara dikme zamanıdır" cümlesiyle noktalayan Ferit Şahenk, hiç kuşkusuz genç patronlar kuşağının en parlak ismi. En yeteneklisi. En cesuru. En alçakgönüllüsü. "Ben de ben"den en uzağı. Balık burcundan olan (Özellikleri: İhtirassız. Balıklar kadar gruba bağlı ama yine onlar kadar grup içinde tek başına. Çok duygusal. Evlilik ya da miras dışında zengin olma şansı yok. Hoşgörülü. Şakacı. Zayıflara karşı sonsuz yardım etme duygusuna sahip. Deniz mavisi rengine düşkün...), New Age müzikten hoşlanan (Hani şu meditasyon yapılabilen, ruha hitap eden müzik türü), mutluluğu evinde ve sayıları sınırlı dostları arasında arayan Ferit Şahenk'e bir sürprizle noktalayayım. "Çok özlediğini" söylediği, -aynı duygularla neredeyse yarım yüzyıldır yaşadığım için iyi bilirim- babası Ayhan Faik Şahenk'le ilgili özel bir anımla. İzmir'in en büyük grubu Yaşar Holding'in patronu Selçuk Yaşar, 1994'te bana bir öneride bulunmuştu: "Tütünbank ekseninde Ege'nin ekonomik panoramasını yazar mısın?". 17 Eylül 1924'te Atatürk'ün de imzasını taşıyan Bakanlar Kurulu kararıyla kurulan Akhisar Tütüncüler Bankası'nı satın alalı 6-7 yıl olmuştu. Adından Akhisar'ı çıkarmıştı. İkinci operasyonda da kısaltma modasına uyup "Tütünbank" yapacaktı, daha sonra rahmetli Sakıp Sabancı'nın "Niye kendi soyadını vermiyorsun" önerisine uyup "Yaşarbank". Önce adını sonra da ruhunu yitiren banka şimdi TMSF'nin mezarlığında gözden ırak bir köşede yatıyor. Neyse... O kitap için yaptığım araştırmalar sırasında, Akhisar Tütüncüler Bankası'nın en kıdemli elemanı, ofis-boy olarak başlayıp genel müdürlüğe yükselmiş Jozef Özel (SABAH yazarı, değerli arkadaşım Soli Özel'in babası) bir anısını anlatmıştı: "1952'de İzmir'de Latif Sepil ve Servet Şatır adlı iki müteahhidin kurduğu bir şirket faaliyet gösteriyordu. Özellikle DSİ'nin ihalelerine giriyorlardı. Küçük ama dürüst, aldığı işi hakkıyla yapan firmaydı. İki ortak son olarak Nazilli içme suyu tesisatı ihalesini kazanmışlardı, ancak DSİ bir şart koşmuştu: '500 bin liralık teminat mektubu getireceksiniz.' Az-buz para değildi. İki ortak tüm bankaların kapısını çalmışlar ama hepsinden elleri boş dönmüşlerdi. Son olarak ve zerrece umut beslemeden bize başvurdular. Birkaç gün sonra ummadıkları bir yanıt verdik: 'Gelin, işi bitirelim.' Görüşme sırasında akla gelmeyen bir pürüz çıktı: Teminat mektubu tutarı, bankanın limitlerini aşıyordu. Çözüm? Bakanlar Kurulu kanalıyla Merkez Bankası'nın özel izini. Samet Ağaoğlu ve Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu gibi Demokrat Parti'nin ağır toplarının başını çektiği heyet başkente koştu, hemen o akşam Bakanlar Kurulu'nun olağanüstü toplanmasını sağlayıp özel izin çıkarttılar. Ankara'dan müjdenin telefonla iletilmesinin ertesi günü Latif Sepil ve Servet Şatır'ı çağırıp teminat mektubunu verdik. İki ortağın gözleri yaşardı: 'Bize hiçbir bankanın yanaşmadığı bir imkan tanıdınız. İşimizi, şirketimizi, geleceğimizi kurtardınız. Ama bu kadar güvendiğiniz bizlerin daha işyerimizi bile görmediniz. Nazilli'deki şantiyemizi ziyaret ederseniz, bize şeref verirsiniz.'
"Nazilli'ye gittik. Şantiyeye vardık. Kapıda bizi bir görevli karşıladı. Tek tek hepimizin elini sıktı. Sonra da kendini tanıttı: Ben şantiye sorumlusu Ayhan Şahenk." Gerisini de yazdığım kitaptan aktarayım: "Bu araştırmayı hazırlarken Ayhan Şahenk'le temasa geçtim. Olayı anlattım, 'Doğru mu' dedim. 'Harfi harfine' dedi ve şaşkınlığını gizleyemeden sordu: 'Hayatımın o dönemini çok az insan bilir. Nasıl öğrendiniz?' Ve bana o dönemden kalma bir fotoğrafını gönderdi." Fotoğrafta genç Ayhan Bey, İzmir'den Nazilli'ye yaptığı yolculukların birinde tren penceresinde gülerek el sallıyordu. Ayhan Şahenk'in 17 Haziran 1966'da, işte o şantiyelerdeki alınterinin birikimi 9 bin liraylakurduğu Doğuş İnşaat'tan bugün Türkiye'nin 3 büyük grubundan biri doğdu. "Hepimiz bir ağacın parçalarıyız. Bazıları ağacın gölgesini kendi gölgeleri sanıyorlar" diyen Ferit Şahenk'in yaptıkları yapacaklarının yanında hiç kalacak. Göreceksiniz. Yeter ki baba mirası "Bonzai"ye sevgisinde, şefkatinde eksilme olmasın. Bir Niğdeli için mümkün mü? Asla! Asla!
|
|
|
|
|
|
|
|
|