| |
AB, hukuk ve Kürtler
Önceki günkü gazetelerde, Umut Kitabevi'ne 9 Kasım'da yapılan saldırıyla ilgili dosya hakkında Şemdinli Savcılığı'nın "görevsizlik" kararı verdiğini ve dosyanın "çete suçlarına" bakan Van Başsavcılığı'na gönderildiğini okudum. Van'a gönderilen üç sayfalık fezlekede, tutuklanan itirafçı Veysel Ateş ve kalabalığa ateş açan Jandarma Uzman Çavuş Tanju Çavuş'un yanı sıra serbest bırakılan iki astsubay Özcan İloğlu ile Ali Kaya da "zanlı" olarak yer alıyormuş. Ayrıca gene fezlekede dört zanlının aralarında "bağ" bulunduğu, planlı saldırı yaptıkları iddia ediliyormuş. Bir diğer iddia da, bomba patladıktan sonra olay yerinde başsavcı keşif yaparken kalabalığa ateş açıp bir kişiyi öldüren Tanju Çavuş'un bu eylemi provokasyon için yaptığı imiş... Olayın "adi bir eylem" olduğu söylenerek örtbas edilmesi, bu yeni gelişmeyle şimdilik biraz daha zorlaştı. Olayın sonuna kadar gidilebileceğini sürekli söyleyen Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bölgeyi ziyareti sonrasındaki bir önemli gelişme de, bölge insanlarının şikâyetçi oldukları Hakkâri Valisi'nin Tokat'a tayini oldu. Şemdinli olayları sırasında Silopi'de de bir bomba patlamıştı. Emniyet Müdürlüğü'nün otoparkına atılan bombanın failleri de yakalandı. Tutuklanan beş kişiden ikisinin korucu, bir diğerinin de PKK itirafçısı olduğu vurgulandı. Şemdinli olaylarında ölenlerin cenazeleri defnedilirken alçak uçuş yapan F-16'lar da hem hükümetin hem de medyanın gündemine girdi Dün Yeni Şafak gazetesi bunun bir askeri yetkilinin söylediği gibi rutin bir uçuş sayılamayacağını manşet yapmıştı. Sakin gözle bakıldığında, siyasi iradenin kararlılığı doğrultusunda yürüyen bir süreç var. Sadece yargının, olayı olması gereken mecraya aktarmasıyla sınırlı kalmayan, bölge halkının şikâyetçi olduğu valinin yer değiştirmesiyle süren, demokratik bir ülkede olmayacak türden demeçler veren bir askeri yetkiliyi de eleştiren bir fotoğraf. Zanlılara suçüstü yapılması, olayın kapatılmaması, basının işi ısrarla takip etmesi, hükümetin kararlılığı daha önceleri görülecek türden gelişmeler değildi. AB süreci öncesinde aynı şekilde vuku bulacak bir olay çok farklı biçimde sunularak kapatılır, hatta basına bile yansımazdı. Şimdi olaylar farklı gelişiyor.
Doğru dürüst bir ülkede bunlar olur muydu? Tabii ki olmazdı. Kendi halkına bomba atan, kurşunlayan ve bunları provokatif amaçlar için yapan bir zihniyetin devletin içinde yer bulabilme ihtimali bile söz konusu olmazdı. Ama bizde oluyor, bunu Susurluk'tan biliyoruz. Üstelik tam Şemdinli olaylarında sağlıklı bir gidişat varken, Susurluk Skandalı'nın en vahim unsurlarından biri olan Yüksekova'daki "Üniformalı Çete" Hakkâri'de beraat ediyor. Halbuki çetenin ortaya çıkarılmasında başrolü oynayan astsubay Hüseyin Oğuz'un anlattıkları ve TBMM Susurluk Komisyonu'nun vurguladıkları unutulur gibi değil. Ne var ki, bu kararın da Yargıtay'da temyiz yolu açık. Olmaz ise AİHM'ye başvurulacağı da müdahil avukatlarca belirtiliyor. Orda da hukuksal bir yol sürüyor. Böyle bir hukuksal resme karşın, olayların geçtiği bölgede "intifadayı" andırır gelişmelere ne demeli? Cenazeler sırasında bu kez kalabalığın içinden kalabalığı provoke etmek isteyenleri nasıl değerlendirmeli? Sanki bombayı attıranla cenaze kalabalığı içinde pankartı açtıran aynı adammış gibi bir görüntü var ortada. "Hukuksal" süreç işlemesin, bu yoldaki umutlar iyice sönsün, AB istikameti tıkansın diyen bir irade, iki ayrı kamp yaratarak ikisinde de provokasyon yapar gibi... Hukukun ve siyasi iradenin kararlılığı arkasında durmak yerine, olayları illegal sürece çekmek isteyenler kim? Erken kızışan cumhurbaşkanlığı hesaplarında söylendiği gibi "saray"ın içinden "İmralı kartını" kullanan mı var? Ya da insanların refahını değil, kendi siyasi ikbalini düşünen kimi siyasetçiler gerginlikten nemalanmak mı istemekte? Provokasyona ve statükonun oyununa gelmek istemeyen herkes, AB sürecinin yarattığı ortamı daha da derinleştirmek ve kalıcı hale getirmek için hukuksal ölçülere sahip çıkmalı ve provokasyonun aleti olmamalı bence. Bu, eski yapının geri gelmesinden başka bir işe yaramaz. Görüntüsü ne olursa olsun işin özü bundan ibarettir.
|