| |
İşte geldiğimiz noktanın resmi
Türkiye terörü teşvik ettiği ve PKK'nın sözcüsü olduğu gerekçesiyle Danimarka'dan Roj TV'nin kapatılmasını istedi... DTP ise "Kürtler'in haber alma hakkını sağladığı, halklar arasında hoşgörü ve kardeşliğin yerleşmesine katkıda bulunduğu" gerekçesiyle kapatılmamasını istedi. Fazla söze gerek var mı?.
Türkiye, Roj TV'nin kapatılması için tüm diplomasi ve istihbarat imkanlarını seferber etti. Kopenhag'a sürekli yeni kanıtlar gönderiliyor. Aslında fazla kanıta da gerek yok. Geçen yaz ortasına kadar Öcalan'la düzenli olarak görüşen avukatlar, onun verdiği mesajları sıcağı sıcağına Roj TV aracılığılıyla örgüt üyelerine ulaştırmadılar mı? Avukatların ve aile yakınlarının her İmralı seferinin ardından Öcalan'ın mesajlarının yorumlandığı açık oturumlar, tartışma programları düzenlenmedi mi? Duran Kalkan'dan Murat Karayılan'a kadar PKK/Kongra-Gel'in tüm lider kadrosu neredeyse hergün Roj TV'de canlı yayına çıkmıyor mu? Roj TV'nin anası ve babası Med TV ile Medya TV'yi İngiltere ile Fransa "Terör propagandası yaptıkları, PKK'nın yayın organı oldukları" gerekçesiyle kapatmadılar mı? Ancak, "Geçmişten ders aldıklarını, 70 milyonun partisi olmayı hedeflediklerini, halklar arasında kin ve düşmanlığın yeşermesine izin vermeyeceklerini" söyleyerek yola çıkan Demokratik Toplum Partisi tüm bu gerçekleri yok sayıp, asıl rengini su yüzüne çıkaran "turnosol kağıdı" gibi bir girişimde bulundu: Eşbaşkanlar Aysel Tuğcu ile Ahmet Türk'ün imzalarıyla, Danimarka Başbakanı Rasmussen'e mektup gönderip Roj TV'nin kapatılmamasını istedi. Neredeyse, bir "Türkiye'nin Roj TV ile ilgili iddiaları yalan" demedikleri kaldı. Onlara göre Roj TV'nin kapatılması istemi, "Herşeyden önce Kürt halkının kendi dilinde haber alma hakkını engellemeye yönelik bir girişim" oluyor. Yani demek istiyorlar ki, "PKK'nın açıklamaları, mesajları, bildirileri, eylem çağrıları haber alma hakkıdır."
Roj TV nasıl serpildi? Aslında DTP'lilerin PKK'nın sesiyle neredeyse organik bağ içinde oldukları ta baştan biliniyordu. Şimdi DTP'ye geçen DEHAP'lı belediye başkanları her Avrupa gezilerinde Roj TV'de programlara katıldılar. Yine hepsi, her fırsatta yönettikleri kentten Roj TV'ye bağlanıp açıklamalar yaptılar, soruları yanıtladılar. Hatta Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir geçenlerde Roj TV'de Kürtçe türkü bile söyledi. Ayrıca Leyla Zana'dan Orhan Doğan'a kadar DTP'nin tüm iskelet kadrosu Roj TV'de açık oturumlara katıldılar. Böylece kanalın hem Güneydoğu'da izlenme oranının artmasını sağladılar, hem de halkın gözünde meşruiyet kazandırdılar. Elbette bunda Ankara'nın hatalarının da payı oldu. Roj TV kuruluşundan beri Diyarbakır'dan uydu aracılığıyla canlı yayın yaptı, kimse ses çıkarmadı. (Biliyor musunuz; Şemdinli'deki bombalamada da olaydan 2 dakika sonra canlı yayına geçti.) Ayrıca Diyarbakır ve İstanbul'daki stüdyolarında program üretip Kopenhag'taki merkeze gönderdi. Bu stüdyolar adresleri bilinmesine rağmen, hiç rahatsız edilmeden faaliyetlerini sürdürdüler. İşte tüm bunlar sonucu Roj TV, Güneydoğu'da en çok izlenen kanallar arasına girdi ve başımıza dert oldu. Şimdi kapattırmamak için bir yandan halkın arkasına sığınılıyor, bir yandan da ona rakip çıkmaması için Kürtçe özel TV kanalı başvuruları (11 adet) topluca geri çekiliyor. Tıpkı anadilde öğretimde devleti sıkıştırmak için tüm Kürtçe kurslarının topluca kapanması gibi. Ve Türkiye, başta Danimarka olmak üzere AB'nin Roj TV'yi kollayan tutumunu kaygıyla izliyor. DTP'ye göre ise, "Türkiye'nin Roj TV'nin kapatılması talebini Kürt halkı kaygıyla izliyor." Geldiğimiz nokta bu...
|