|
|
|
|
İşte "Hakkâri olayı" gerçeği
Hakkâri-Yüksekova-Şemdinli üçgeninde her şey 1 Eylül'de başladı. Hakkâri'de, Barış Günü kutlamaları için belediyenin kurduğu çadırın tam arkasında bir bomba patladı... Sonra yörede toplam 21 bombalama oldu. Yani olaylar azimle, sebatla tırmandırılmaya çalışıldı...
Etraf delilden geçilmiyor: Organize Minik Güçler
UMUT Kitabevi bombalamasının akabinde, halkın el koyduğu Jandarma'ya ait arabadan 1 Kasım bombalamasına hedef olan BU yerin krokisinin DE çıkması, tüm bombalamaların 9 Kasım'da bıçak gibi kesilmesi; bize bu bombalamaların ardındaki ORGANİZE MİNİK GÜÇLERİN kim olduğu konusunda ciddi deliller sunuyor.
Hakkari-Yüksekova-Şemdinli Üçgeni'nde neler oluyor? Neler oluyor hakikaten? Ve olan bitenden nasıl dersler çıkarıp tüm bu melaneti Türkiye'nin hayrına çevirebiliriz? Çevirebilir miyiz; hakikaten? Karanlık (siz isterseniz "Derin" kelimesini tercih edin) Güçler, güçlerinin ne kadarını teslim edip, daha doğrusu teslim alınıp, artık ve EN NİHAYET görüntümüzden sonsuza dek çıkıp gidecekler? Dir? Şemdinli'deki halkın maruz bırakıldığı insanlık dramı, Türkiye'nin tamamı için harikulade mühim bir fırsattır. Böyle bir fırsat var, çok amiyane bir tabirle: top ayağımıza gelmiş. (futbolperestler de anlayacak bu terimle) Yani biz bu günlerde bu fırsatı ya değerlendireceğiz. Ya değerlendireceğiz. Böyle görmek, böyle bakmak istiyorum. Van'dan dönüş uçağında: Hakkari-Yüksekova-Şemdinli'de geçirilen silme dolu iki günün ardından. Tüm o görüşmelerden: valiler, belediye başkanları, kaymakamlarla yapılan, sivil toplum örgütleri, parti başkanlarıyla yapılan tüm o görüşmelerin ardından. Van'dan dönüş uçağında, kara bulanmış tüm o dağların üstünden. Böyle bakmak istiyorum: umutla, güzellikle, iyilikle.
THE VALİ Valiler dedik de; "valiler" yok. Vali var: The Vali. Hakkari Valisi. Çarşamba akşamı, Yüksekova'da, günümüzün ilk yemeğini yerken görevden alındığını öğrenip çocukça bir mutluluğa, bir o kadar (dilerim çocukça değildir) umuda kapıldığımız Müthiş Vali! Tokat'a apar topar tayini çıkan; işte demokrasi budur, işte hükümet olmak, halkından haberdar olmak budur, BU valiyi anında, Hakkari'den yollamaktır, yangına körükle gitmemektir, mülki idareleri halkından kopuk olmayı marifet sayanlara, haktan bihaber olanlara, kaygusuz Abdal'lara teslim etmemektedir! dedirten The Vali: Hakkari Valisi! (İsmi lazım değil; hatırlamak da istemiyorum.) Ama daha Vali'ye çok var. Yüksekova Kaymakamı'na, Büyükanıt'ın kefaletine, Umut Kitabevi'ne çok var. Bu hikayenin de bir girişi, gelişmesi, neticesi olmalı. O kadar doluyum ki. Bu sabah Van'da, otel odasında gözlerimi açıp da; Hakkari'deki toplantıda amcanın birinin (koyu bir Kürt aksanıyla) "Biz ayrılmak istememekteyizdir. Biz Türk halkına aşıkızdır" deyişini hatırlayıp kıskıhkıh güldüğümün aklıma düşmesi gibi. Bir Türk (Beyaz) olarak: "Bu Türkler'in nesine aşıksınızdır be amca?" sorusunun aklıma düşüp de, kayıvermeyişi gibi. Yani bunca doluluktan inşallah bir şey çıkaracağızdır. (Bu cümle de Kürt aksanıyla yazıldı: İç sesle söylendi yani.) Şimdi bir sıraya ve sayıya dönmemiz icap ediyorsa (ki ediyor), herşey, ya da bu son olayları başlatan herşey, Şemdinli'de, 31 Ağustos'ta yol kenarında (bende fotokopisi bulunan) şu kağıdın bulunmasıyla başlıyor.
05.08.2005 günü saat 24:30 sıralarında üç beş çapulcunun herhangi bir geçerli amaçlarının olmamasına rağmen kendilerince çok büyük işler yaptıklarını zannederek BEŞ kardeşimizin şehit olmasına sebep olan patlama olayını yapanlar, bunlara yardım ve yataklık edenlere kısa sürede cezalarını kendisinin ve aile fertlerinin canlarını kaybetmek suretiyle ödeyeceklerdir. Bundan sonrada bu çapulcular ve bunlara yardım ve yataklık eden her şahıs aynı cezayı görecektir. BŞKYK
Burdaki BŞKYK'nın "Beş Şehidimizin Kanı Yerde Kalmayacak" (İntikam tugayı) olduğunu tahmin ediyor Şemdinlihalkı. Beş Şehit de; birkaç zaman önce naylon torba içinde bırakılan bombayı imha etmeye çalışırken şehit düşmüş askerlerimiz olabilir- miş. Öyle bir bölgede bir torba içinde ("naylon") nasıl bomba bırakılır, nasıl beş "profesyonel", bomba imha etme işini böylesine basite indirgeyerek canlarından olur, nedir, ne değildir? Tüm bunlar o bölgelerimizde her daim içinde bulunulan siyasi/politik/gerilim/korku oyununun bilinmeyenleri. Ama bu İntikam Andı'nın yol kenarına bırakılmasının hemen ertesi günü 1 Eylül'de, Barış Günü kutlamaları için belediyenin kurduğu çadırın tam arkasında bir bomba patlıyor. Erken patlamış bir bomba! Zira yörenin tüm belediye başkanları henüz yoldalar. Bomba onlar Şemdinli'ye vardıktan, çadıra girdikten sonra da patlayabilir ve tahayyül edin nasıl sosyal patlamalara "vesile" olabilirdi! Yani şeytan dolduruyor, Allah ve melekleri koruyor. Böyle bir şeyler. Ama demem o ki; bizlerin bildiği bombalamalardan evvel, 1 Eylül'de, "Birtakım Karanlık Güçler" Barış Günü Kutlamaları'nda, Barış Çadırı'nın arkasına ilk bombasını yerleştiriyor. Zaten yörede, 1 Eylül'den başlayarak, toplam 21 adet bombalama gerçekleştiriliyor. Toplam 5 yurttaşımız öldürülüyor, 42 yurttaşımız yaralanıyor. Yani azimle, sebatla tırmandırılmaya çalışılan olayların vahametini, takdirinize bırakıyorum. Derken 1 Kasım'da, Şemdinli'de, son derece stratejik bir noktada (resmen jandarma lojmanlarının burnunun dibinde) 67 işyerinin tamamen yerle bir olmasına ve pek çok kişinin yaralanmasına neden olan bir bombalama eylemi "başarıyla" gerçekleştiriliyor.
ELİMDE KANLI KİTAP 9 Kasım Umut Kitabevi bombalamasının hemen akabinde, halkın el koyduğu Jandarma'ya ait arabanın içinden 1 Kasım bombalamasına hedef olan BU yerin krokisinin DE çıkması, tüm bu bombalamaların 9 Kasım'da bıçak gibi kesilmesi; bize bu bombalamaların ardındaki ORGANİZE MİNİK GÜÇLERİN kim olduğu konusunda ciddi deliller sunuyor. Ama Şemdinli halkının basireti sayesindedir ki; BU olaylarda etraf DELİL FAZLALIĞINDAN geçilmiyor. Tabii bundan sonraki aşamalarda bu delillerden kaçta kaçı karartılmadan, sarartılmadan ve de YOK edilmeden yargının "değerlendirmesine" maruz kalacak, hep birlikte göreceğizzzz. Derken 9 Kasım Umut Kitabevi bombalaması ve dananın kuyruğu kopuyor! Tamamen teşbih sanatının engin sularına sığınarak dana/mana benzetmesi yapıyorum. Çantamın içinde tamamen kana bulanmış bir kitap var, Umut Kitabevi'nin raflarından alınmış; O kanın, o kanlı kitabın, Umut Kitabevi'nin bombalama sonrası halinin ağırlığı altında, hatırladıkça elim ayağım boşanıp gözlerim dolacak kadar eziliyorum. Büzülüyorum.
GEREKÇE TAŞ GİBİ Gariban, küçücük, daracık bir pasaj düşünün. O pasajın nihayetinde, metal rafların üstünde kitapların dizili olduğu, bir perdeyle ikiye ayrılan, perdenin berisi mutfak olarak kullanılan bir kitabevi. PKK üyeliğinden 15 yıl yatmış Seferi Yılmaz'a ait: Umut Kitabevi. Mutfak olarak kullanılan o minicik bölmede her öğlen 6-7 kişi için yemek yapılıyor ve Seferi Yılmaz, her gün yaptığı gibi 12 sularında arkadaşlarını yemeğe çağırmak için dükkanın kapısına doğru seğirtiyor ki. Kırılan camların şangırtısıyla sarsılıyor: Dükkana biri camlardan, biri yerdeyuvarlamak suretiyle iki bomba atılmıştır. Arka bölmede yemeği hazırlamakta olan Seferi Yılmaz'ın arkadaşı, taksi şoförü Zahir Korkmaz ölmüş, bir kişi ağır yaralanmıştır. Bombayı atan (itirafçı) Veysel Ateş koşarak Jandarma envanterine kayıtlı 30 AK 933 no'lu otomobile biniyor, yüzünü kapatıp aracın hareket etmesini bekliyor. Mükemmel (!) bir plan. Sonsuz bir gücüne güven! 12 sularında eski PKK'li Seferi Yılmaz'ın dükkanında 6-7 kişinin yemek yediğini bilmek gerekiyor diyelim. "Arzu edilen" başarıyla gerçekleşseydi bombalama, olayın gerekçesi de taş gibi "hazır" değil midir? "PKK'li dükkan sahibi ve yandaşları bomba imal ederken havaya uçtular."
YÖRE HALKI TECRÜBELİ Gerekçe de taş gibi, BU olayın Şemdinli halkında yaratacağı infial de. Plan mükemmel, sözümona mükemmel de; ayaklarına dolaşıyor. Zira yöre halkı şiddetle bilenmiş. On yıllardır bir terör öyküsünün içinde soluk alıp vermekteler: Tecrübeliler. Veysel Ateş'in içine atladığı arabayı çepeçevre çevirmeleriyle, içindekileri "teslim almaları" bir oluyor. Veysel Ateş'e Kürtçe ve Türkçe "Kimsin sen? Kimliğin nerde?" diye soruyorlar. Veysel Ateş, Ali Kaya'yı işaret ederek "Kimliğim amirimde" diyor. Bu arada durum eski/güzel günlerdeki gibi değil. Pekçok kişinin kameralı cep telefonu var. Aracın etrafına birikenler cep telefonlarından tüm olanı biteni anbean kaydedebiliyorlar. (Bazı komplo müptelası basın mensuplarımızın "Roj TV ordaymış. Kaydetmekteymiş!" nidaları bu cep kayıtlarına dayanıyor.) Araç da araç! Ali Kaya da Ali Kaya!
"ŞU CMUK YOK MU CMUK" Daha önce Özgür Gündem'de itirafları tefrika edilen önce itirafçı ve de jandarma gönüllüsü, sonra tövbekar ve şu an Avrupa'da saklanmakta olan Abdülkadir Aygan'ın anlattığı "Mutkili Ali" de. O, Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın: "Onu tanırım, yanlış bir şey yapacağına ihtimal vermem" diyerek bir nevi manevi kefaletini yatırdığı Kuzey Irak operasyonlarının kahraman şahsiyeti de. Araç ise hem tam donanımlı cephane ve mühimmat deposu, hem de bir istihbarat ve arşiv bürosu görünümünde. İçinden Şemdinli'de gerçekleştirilen (daha önce sözünü ettiğimiz) ilk mühim çarşı/pazar bombalamasının krokisi de çıkıyor; Yüksekova'da bombalanan Zagros İş Merkezi'nin krokisi de. Ölüm listeleri de var; önemsizinden daha önemli öldürülecekler sıralamasıyla hazırlanmış; Güvenilebilir/Güvenilemez, Korucular/İtirafçılar tasnifleri de. Yani: Ajandacı 1 Ajan Ali Kaya. İki adet ajandasından biri anlaşılan halkın elinde, diğerinin fotokopileri ise durumu aydınlatma arzusunu duyabilen basın kuruluşlarında yayınlandı. Yayınlanmakta. Yayınlanacaktır. Yayınlansın! O araçta halkın kuşattığı 3 görevliden Ali Kaya ve Özcan İldeniz şu an gözaltında bile değil. Bir tek itirafçı/bombacı Veysel Ateş gözaltında. Bunun gerekçesini sorduğumuz The Vali "Şu CMUK yok mu şu CMUK!" demekte. Bu yeni CMUK işte adamın elini kolunu, jandarma görevlileri bombalama yapıp kaçarken yakalanınca bağlar da, bir üniversitenin rektörünün, genel sekreter yardımcısını derdest edip kelepçeleyip götürürken açıverir. Demem o ki: Adalet Herkese Lazım ve Eşit Miktarlarda.
PERİHAN MAĞDEN / ŞEMDİNLİ
|
|
|
|
|
|
|
|
|