Milli takım ile ayak takımı
Fransa'nın "parlak" İçişleri Bakanı, "Jön Fransız" Sarkozy, Avrupalı kabul etmediği... Müslüman... Yoksul... Geri diye; Şiddetten... Farklı kültürden... Farklı dünyadan... Farklı dinden... Farklı medeniyetten... Hatta medeniyetsizlikten mustarip diye, hiç mi hiç aralarına istemediği Türkiye'yi, gökte ararken yerde buluverdi. Kapının dışında ararken evinin içinde görüverdi! Bir de baktı ki, adı elbette "Türkiye" değilse de, o "çok farklı" olan, içeride ve kendilerini kuşatmış. Kendileri onları kuşatmış ama onlar da kendilerini çevirmiş. Onları içeriden dışarı, merkezden kenarlara, işsizliğe, yoksulluğa, şiddete, çeteleşmeye atmışlar ama kıvrım kıvrım bir yılan gibi sokmuş, ağzı alev alev bir ejderha gibi yakıp yıkmış, yaygın ve derin bir hastalık olarak içine içine oturmuş. Onlar farklı ama vatandaş. Vatandaş ama ikinci sınıf. İkinci sınıf ama patlamışlar. İçlerinden kimileri "ayaktopu" nda yırtmış, Zidane olmuş; çoğunluğu Sarkozy' nin aşağılamasındaki gibi, taca çıkmış, ofsaytta kalmış, "ayak takımı" olmuş. Milli takımının kaptanı Kuzey Afrikalı bir Müslüman Fransız, milli takımdaki 23 oyuncudan 14'ü "Afrika, denizaşırı kökenli" olan, golcülerinden Wiltord' u tam da ayaklanan bölgenin çocuğu olarak büyüten Fransa... Yine Fransız olan, büyük çoğunluğu zaten Fransa'da doğmuş olan bu "ayak takımı"nı, arasına, işine, binasına, kısaca "Hayatın A takımı" na fazla bulaştırmama eğiliminde. Dışlandıkça şiddete, şiddete sarıldıkça daha çok dışlanmaya doğru çizilmiş bir kader. Sömürgeci imparatorluğun, sömürgeci cumhuriyetlerin mirasçısı Fransız sağı, bir zamanlar Cezayir'de hakladıklarının torunlarıyla, şimdi sahasında hesaplaşıyor. Sömürgelerini bir de Fransa içinde sömürgeleştirirken... Onlar tarafından sömürgeleştirilmenin şaşkınlığını yaşıyor. Kendi vatandaşlarını hala "yabancı" sayan kimi sözde cumhuriyetçi Fransızlarla, vatandaşları oldukları ülkede kendilerini "yabancı" görmekten kurtulamayanların "iç savaş"ı mı bu... Yoksa tam bir "medeniyetler çatışması"... Ne bileyim, "terör ve terörle mücadele" mi; Hıristiyan-Müslüman kapışması mı? Bir sınıf savaşı mı, "dünyanın lanetlileri"nin ayaklanması mı? "Ayak takımı" bir zamanlar Paris'i "devrim"le fetheden "baldırı çıplaklar" mı, "sans-culotte"lar (kelime manasıyla donsuz, çulsuz... 1789 tarihli tarihi manasıyla devrimci, cumhuriyetçi) mı? Onlar, "sans-abri" (evsiz, barksız) ve "sans-patrie" (yurtsuz, vatansız)... Onlar, "san-semploi (işsiz) ve "sans-lesou" (meteliksiz). Onlar, cumhuriyet projelerinin özgürlük, eşitlik, dayanışma hayallerinin, moda deyimle, "kırılma noktası"... Onlar, dünyanın bütün dini, etnik, milli, insani, coğrafi, sınıfsal ya da lümpen hayal kırıklıklarının temsilcisi... Küreselleşme, insan hakları, liberalizm, demokrasi, özgürlük adına tüm samimiyetsiz masalların kabus geceleri... Onlar, tüm sömürgecilik, emperyalizm, diktatörlük, despotizm, taassup mirasının cehennem ateşleri... Toplam nüfusu 6 milyar iken 5 milyarı yokmuş gibi yönetilen, emilen, tüketilen, eritilen, kemirilen bir dünyanın, haritaları, merkezleri, keşifleri, icatları, savaşları "Batı"dan çizilmiş koca kürenin hortlakları, zebanileri... Onlar, dünyanın tüm kötülüklerinin, cehaletin şiddeti ile medeniyetin tek dişinin, gepegenç bedenlerde cisimleşmiş zombileri. "Farklı olduğu için Türkiye bizden değil" diyen narkozlu Sarkozy'lerin gözüne gözüne. Gerçekten özgürlük, eşitlik ve kardeşliğe inanan tüm Fransızlarla birlikte!
Not: Tutamadım kendimi: Bir Beşiktaşlı olarak, Ailton'un Malatya'da (yıllarca Beşiktaşlı) kaleci Fevzi ile Homola'nın bacaklarına bilerek kramponla basışındaki pislik kadar, pişkince özür diler gibi yapışından da tiksindim. Şımarık zengin rodeocunun başka futbol emekçilerini bu kadar aşağılamaya hiç hakkı yok.
|