Gittikçe artıyor yalnızlığımız..
Haftalar önce "Dinle Sulhi!" başlıklı yazıyı kaleme aldığımda, yazdıklarımı dinleyeceğinden ve beni duyacağından emindim. Yaşamla savaşını kaybedeceğine ise zerre kadar inanmamıştım. Umutluyduk evet, böylesine üretken, böylesine "zengin" bir "beyin" öyle kolayca pes edemezdi. Lakin.. Dün gece sabaha karşı başucumdaki telefon çaldı.. Karanlıktı oda.. Katran karası karanlıkta verdiler haberi.. Başka hiçbir şey söylemeden: "Saat 03.45'te kaybettik!" Nazım'ın dizeleri düştü o anda aklıma: "Gece gelen telgraf / dört heceden ibaretti: / Vefat etti / İmza yok, bu dört hece bile çok.. / Bakıyorum gece gelen telgrafa / O mükemmel bir kafa, mükemmel bir yürek.."
Bugüne kadar televizyon yazarlığı üzerinde duruldu daha çok.. Oysa Sulhi Dölek, bu ülkenin en iyi roman ve öykü yazarlarındandı.. Sulhi Dölek, kılı kırk yararak, bir mühendis özeniyle "kalıcı ve estetik" binalar inşa ve armağan etti edebiyat dünyasına.. Deniz Harb Okulu'nun üzerine, pozitif bilimlerin en zorlu alanında ikinci bir eğitim görmüş, Michigan Üniversitesi'nden Gemi İnşa ve Makine Mühendisliği dallarında iki ayrı master diploması alarak dönmüştü yurda.. Ama çok "ciddi" ye aldığı yazarlığı hepsine tercih etmişti sonunda.. Neden mi? Kendisi anlatıyor: "İlkokul ikinci sınıfa geçtiğimiz yaz, sanırım büyük teyzeme kirayı düzenli ödeyemediğimiz için, Rami'de bir eve taşındık. Babam yağlıboya ustasıydı. Bir yandan ailemizin genişlemesi, bir yandan kardeşim Fevzi'nin ilaç ve hastane masrafları yüzünden zar zor geçiniyorduk. Ben de kimi yaz tatillerinde çıraklık yapıyordum. Yazar olacağımı daha çocukken biliyordum. Babam, badana boya işlerini yaptığı bir muhasebe bürosundan eski yıllara ait birkaç 'defter-i kebir' alıp, ders çalışırken karalama defteri olarak kullanmam için getirmişti. Rakamlarla 'kirletilmiş' formaları söküp atınca bana yüzlerce boş sayfa kalıyordu. Bu sayfalara başı sonu belli olmayan öyküler yazdım, konusunu bile anımsayamadığım resimli romanlar çizdim. Sözünü ettiğim defterler, çocukluğumun kışlarından birinde, soba tutuşturmak için kullanıldı."
Sulhi'nin İstanbul'un kenar mahallelerinde yoksulluk içinde geçen çocukluk yıllarından "Süper Baba", "İkinci Bahar" gibi "insan ve duygu" yüklü dizilerin çıkması şaşırtıcı sayılmamalı.. Ama ondan daha önemlisi, her biri sayısız ödüller kazanmış romanlar ve öyküler.. Hayatında bir biçimde yolları kesişmiş Adnan Tahir, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Vedat Saygel, Muzaffer İzgü, Semih Balcıoğlu, Zeki Beyner, Cafer Zorlu, Suavi Süalp, Abdi İpekçi ile yazı macerasının kilometre taşları.. Abdi İpekçi'nin Deniz Kuvvetleri'nden ayrılıp Milliyet'e katılma önerisi.. Sulhi'nin tereddütler içinde reddedişi.. Neden mi? "Akbaba dergisinin yarışmasını kazandığımda, sivil giysili fotoğrafımın altında 'Yarışmamızın birincisi Teğmen Sulhi Dölek' yazıyordu. Sevincim korkuya dönüştü: Zavallı Teğmen'in başına kim bilir neler gelecekti? Hiçbir şey gelmedi başıma.. Beni kutlayanlar arasında 'üstlerim ve amirlerim' de vardı. Aslına bakarsanız, Deniz Kuvvetleri'nde görev yaptığım yıllar boyunca, hiç takma isim kullanmadım." İyi ki birşey gelmedi başına... Öğrendiklerinden ve hayatın acılarından damıttığı sayısız "bina" yı inşa edebildi böylece.. Acılar mı? "Kardeşim Fevzi on sekizinde öldü. Kız kardeşim Serpil'i kimsenin fark etmediği bir kalp rahatsızlığı yüzünden otuz iki yaşında yitirdik. Annem elli iki yaşında terk etti bizi, babam altmışında. İnsan kaç yaşında olursa olsun, anasız babasız kalmak bir eksiklik, kopukluk duygusu veriyor. Bunu nasıl anlatsam? Eski günlerle ilgili bir şeyleri merak etsem sorabileceğim kimse yok. İyi bir evlat oluğumu sanıyorum ama, onlarla daha çok şeyi paylaşamamış olmanın üzüntüsü hep içimde.." Onlarla paylaşamadıklarını milyonlarca seveniyle paylaştı.. Yazdıklarını seveniyle.. Hayatta hiç hazzetmediği, hesapkitap, çıkar işlerine yarayan, "rakamlarla kirletilmiş formaları söküp attığı" boş sayfalara büyülü kelimeler yazdı. Yazdı ve gitti.. Daha fazlasını yazmak çok zor bizim için de.. Cahit Sıtkı'nın dediği gibi: "Hayata beraber başladığımız / dostlarla da yollar ayrıldı bir bir.. / Gittikçe artıyor yalnızlığımız.."
|