Uyanır uyanmaz gelin!..
Ünlü anatomi hocası Zeki Zeren, bir sınavda, öğrencilerine tibeya kemiğinde kaç delik olduğunu sorar. İnsan ayağında bulunan bu kemikte bir delik vardır. Gel gör ki, o gün hocanın öğrencilere uzattığı kemik iki deliklidir!.. Bir öğrenci "hocam şu delik 'foremen nutrikum' ama ötekinin bilemiyorum" yanıtını verince kuvvetli bir azar işiterek dışarı çıkar. İçeri giren tüm öğrenciler kemiğin üstündeki bir delik için aynı yanıtı verir ve ikinci deliğin adını bilemezler Sınavın sonunda hoca tüm öğrencileri toplar ve şu konuşmayı yapar: "Çocuklar, yarın doktor olacaksınız. Çok dar zamanlarda insan hayatını etkileyecek kararlar vereceksiniz. Ben size tibeya kemiğinde bir delik olduğunu öğrettim ama sizler, ikinci deliğin adını sorduğumda ciddi ciddi düşündünüz! Hiç biriniz, hocam o ikinci delik uydurma bir deliktir, demediniz. Evet, ikinci deliği kemiğe ben açtım. İlle de bir adı olsun istiyorsanız, o deliğin adı 'foremen zeki zeren'dir!.."
GEMİDEKİ MİNİK KARYOLA Ben, tıp tarihimizin bu renkli hocası Zeki Zeren'le ilgili pek çok öykü duymuştum; ama, yukarıdaki öyküyü geçtiğimiz hafta İstanbul Oyuncak Müzesi'ni ziyaret eden diş doktoru bir Lions'dan ilk kez dinledim. Ziyaret sonrasında bir kez daha teşekkür ettim Ayten Ergüven'e... Çünkü, değişik şubelerden pek çok üyenin müzeye yaptığı gezinin mimarı O'ydu. Anatomi hocasının öyküsü beni çok yakından ilgilendiriyor, çünkü İstanbul Oyuncak Müzesi Göztepe semtinde, Dr. Zeki Zeren Sokağı'nda bulunuyor! Yıllardır oturduğum ve müzeye dönüştürdüğüm tarihi konağın bulunduğu sokağa adını veren Zeki Zeren'le ilgili her öykü, antika bir oyuncak bulmuş kadar sevindiriyor beni. 1956 yılında, İngilizler'den satın aldığımız bir mayın dökücü gemi donanmamıza "Bartın" adıyla katılır. Geminin kaptan köşkünde Selahattin Ergüven'i görürüz. Kaptan Ergüven geminin ambarlarını temizlettirirken, bir köşeye yığılmış eşyalar arasında oyuncak bir karyola görür. Oynaması için iki yaşındaki kızı Berke'ye getirmeye karar verir. Bir savaş gemisinde oyuncak karyolanın ne işi var, diyeceksiniz!. İşte, öykünün burasını bir sır perdesi örtüyor. Oyuncağı bir İngiliz denizci kızı için almış ama gemide unutmuş olabilir mi? Hayır! Bu inandırıcı gelmiyor bana. Gemide bir kız çocuğunun yaşamış olabileceğini de düşünemeyiz. Bir gemide başlayan oyuncak öyküleri beni en çok heyecanlandıranlar olmuştur. Onlardan biriyle karşı karşıyayım! Kaptan Ergüven'in kızı Berke yıllarca oynar oyuncak karyolayla. Berke'den sonra ailenin ikinci kızı İdil girer sıraya. O da, çocukluğunun sınırlarında başkent yapar, oyuncak karyolayı! Ergüven ailesi yıllarca sakladıkları oyuncak karyolayı İstanbul Oyuncak Müzesi'ne verdiler. Karyola, oyuncak mutfak eşyalarının da sergilendiği müzenin kafeterya katında ziyaretçilerle buluşuyor. Oyuncak Müzesi'nin ziyaretçi defteri de günden güne zenginleşiyor. Gelin, o sayfaları karıştıralım ve Prof. Dr. Nalan Özhan Elbaş'ın duygularını okuyalım: "İyi ki 50'li, 60'lı yıllarda çocukmuşum! Anılarım yinelendi, gözlerim dolu dolu gezdim. Daha önce sahip olup, yitirdiğim benzer oyuncakları görmek beni yeniden çocuk yaptı. Aklınıza, yüreğinize sağlık, ülkemiz için ne güzel bir girişim!"
EĞLENCELİ VE ŞAŞIRTICI Bunlar da Seda Tüfekçi'nin yazdıkları: "Gezdiğim ve belki de gezebileceğim en güzel müze. Hem eğlenceli, hem şaşırtıcı, hem öğretici. İyi ki gelmişim" Sena Akfındık ve Merve Yıldız ise "Hayatımızın en eğlenceli müzesini gezdik. Tabi ki sadece eğlenmedik, aynı zamanda şaşırdık, tarihi bir kez daha hatırladık. Çocukluğun, hayalin, sanatın, yaşamın barındığı çok güzel bir yer burası" diyor. İnsanlara bu güzellikleri sunan sahne tasarım sanatçısı Ayhan Doğan'a ne kadar teşekkür etsem azdır. Üstadıma yardım eden sevgili Emra ve Hülya'ya da çok şey borçlu olduğumu biliyorum. Bir de İstanbul Oyuncak Müzesi'ni kültür hayatımıza kazandıran Faber Castell, Novartis, Siemens, Benetton, Vega Taşımacılık, Honda ve Isuzu'nun yüzünü güneşe dönen yöneticileri müzenin ayakta durması ve düzenlenecek etkinliklerde de yardımlarını hiç esirgemediler. Ziyaretçi defterine dönelim yeniden ve Şebnem Burnaz'ı okuyalım: "Nasıl da geç kalmışım burayı keşfetmekte. Sanki her katta, her bir odada ruhum yeniden aydınlandı, çocukluğum benimleydi." Aksu kardeşler de duygularını yazmadan çıkmamışlar müzeden: "Uykudan uyanır uyanmaz buraya geldik. Her şey fevkaladeydi. Çok beğendik. Her şey dört dörtlüktü. Ülkemizin böyle insanlar yetiştirmiş olması çok büyük kazanç." Yaşamı bir dama oyunu yerine satranç olarak gören ve hamleler üreten insanlar yetiştirmeliyiz. Bu da ancak ve ancak özel müzelerin çoğalmasıyla gerçekleşir. O hamleleri yapacak olan aslında ben değil, "uykudan kalkar kalkmaz" müzeye gelen Aksu kardeşler gibi duyarlı insanlardır. Ve de onların değerli anneleri, babaları! Siz de gelmeyi düşünürsünüz diye Oyuncak Müzesi'nin adresini bir kez daha yazıyorum: Ömerpaşa Cad. Dr. Zeki Zeren Sok. Göztepe / İstanbul Tel:(0216) 359 45 50-51(www.istanbuloyuncakmuzesi. com)
|