| |
Rektör olayı ne olabilir?
Elimde çok güçlü bir istihbarat organı olsaydı, bütün işi gücü bırakıp, Van 100. Yıl Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın davasını selametle sonuçlandırmaya çalışırdım. Bilirim ki, gerçek bir hukuk ülkesinde hiç kimse hukukun üzerinde değildir, olamaz da.. Fakat şunu da bilirim: Türkiye'de hukuk bazen ve ne yazık ki sık sık, haksızlıkların ve hukuksuzluğun da aracı olabilmektedir. Son tablo şudur ki, Türkiye Cumhuriyeti'nde bir üniversite rektörünün "hapsedilmiş olması" kolayından sineye çekilecek bir olay değildir.
Tam da bu anlamda, Türkiye üniversitelerinin bütün rektörlerinin, rektör Yücel Aşkın'a "arka çıkmalarını" yerinde bulmaktayım. Prof. Teziç'in meseleyi laik-antilaik saflaşması bazında yorumlayan bazı ifadeleri amacını aşmış olsa da, bu dayanışmanın, bizzat Van'a kadar gitmelerinin ve cezaevi ziyaretlerinin bir anlamı olduğunu düşünüyorum. En azından bu dayanışma, dinci basında ve kimi politik çevrelerde yankılanan "linç girişimlerine" dur dediği için anlamlıdır.
Söyleyeceklerim ne bir iddiadır, ne bilimsel bilgidir, ne de sağlam istihbarata dayanmaktadır. İsterseniz, "fal mı açacaksın" diye itiraz da edebilirsiniz. Hayır fal açmayacağım. Sadece Van'da aslında neler olmuş olabileceğini "tahmin etmeye" çalışacağım. Sadece "tahmin" bu, ister okursunuz, ister okumazsınız.
Şu anda üniversitesinin rektörü hapiste bulunan bölge, kapalı ekonomiye sahip şehirdir. Bu şehirde, esas olarak "aşiret ilişkileri" hakimdir. Bu aşiret ilişkileri, ekonomik planda, "kayırmacılığı", "dostahbaphemşehri ilişkilerini; kültürel planda da "tarikatçılık" vesair gibi dayanışmacılığı öne çıkarmaktadır. Prof. Dr. Yücel Aşkın'ın ita amiri olarak, teknik anlamda hangi kusur, suç ve kabahatlere iştirak ettiğini çözecek olan merci ilgili mahkemedir. O konuda bir yorum getiremem. Fakat asıl meselenin, Van'da hüküm süren "yaşam alışkanlıkları" ile rektör Aşkın' ın yönetim alışkanlıkları arasındaki doku uyuşmazlığından kaynaklanmış olabileceğini düşünmekteyim. Mesele, büyük ihtimalle "Bu üniversiteyi kim yönetiyor?" sorusundaki anlaşmazlıkta yatmaktadır. Hülasa kavga, "kadrolar ve kadrolaşma" kavgasıdır. Bilhassa dinci basının ve onların laikçi sempatizanlarının "Yeni bir 28 Şubat mı başlatılmaya çalışılıyor?" şeklinde rektörlere yüklenmelerinin altında yatan saik de, aynı bilek güreşinin doğal bir yansımasıdır.
Henüz "sanık" sıfatını taşıyan bir hocanın, bir kısım kamuoyu yaratıcıları tarafından "suçlu" ilan edilmesini içime sindiremem. O yüzden ben, kendi adıma, rektör Aşkın ile dayanışma içine giren rektörlerin doğru davrandıklarını düşünüyorum. YÖK'ün ve rektörlerin üzerinden yeni 28 Şubat'lar yelpazelemeye çalışanlarla da asla aynı safta değilim. Eksiğiyle, gediğiyle ülkenin bilimsel dünyasını yöneten hocaların birbirlerine "vefa göstermeleri" kınanacak bir hareket değildir, olamaz da! Bin bir çeşit ideolojik çetelerin karşısında cesaretle duran rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın'a destek veren hocalarımıza, Türk basınının da destek vermesi gerektiğini düşünmekteyim. Tahminlerimde yanılmadığımı umuyorum.
|