| |
KKTC ve KIKFD aynı kefeye mi?
Biri Kıbrıs'ın kuzeyinde sadece Türkiye'nin tanıdığı devlet. Diğeri Irak'ın kuzeyinde Türkiye ve birkaç bölge ülkesi (İran, Suriye, bir ihtimal S. Arabistan) dışında herkesin tanımak için can attığı oluşum. ABD bilinçli çakıştırmayla, ikisinin de liderlerini, Talat ile Barzani'yi Washington'da ağırlayacak.
Herhalde bu hafta kulaklarımızdan hiç değilse biri Washington'a kilitlenecek. ABD'nin zamanlama açısından son derece anlamlı ve her türlü yoruma açık davetleriyle, Mehmet Ali Talat ile Mesut Barzani peş peşe Washington'a gidiyorlar. Talat 28 Ekim'de. Barzani ise ondan üç gün önce, yarın. Bizim KKTC Cumhurbaşkanı dediğimiz Talat, Washington'da "Kıbrıs Türkleri'nin seçilmiş lideri" olarak ağırlanacak. Yani devletin değil, toplumun lideri sıfatıyla. Barzani'nin ise ne sıfatla çağrıldığını pek açık değil. Irak'taki topluluklardan birinin lideri mi, başlığımızdaki ikinci sözcüğün açılmış hali olan "Kuzey Irak Kürt Federe Devleti Başkanı" olarak mı (aslında Irak'taki Kürtler ilk iki harfi kullanmıyorlar), yoksa olası Kürt Cumhuriyeti'nin potansiyel başkanı mı? Kokusu yakında ortaya çıkar. Çifte davetin Ankara'yı hem Talat açısındansevindirdiğini, hem de Barzani açısındankaygılandırdığını tahmin etmek zor değil. Talat'a davet sevindirdi; çünkü Türkiye'ye Avrupa'da tam zamanında manevra alanı yaratılıyor: Rumlar bir yandan "Annan'ın yeni önerilerine açığız" derken, bir yandan da Kıbrıs sorununu BM'den AB'ye taşımak ya da yıkmak için ayak oyunlarını iyice artırdılar. Eh, doğrusu AB de onun hesaplarını kolaylaştırmak için elinden geleni yapıyor; Türkiye'nin üyeliğine karşıtlıkta Merkel'in Almanya'sına bin basan Avusturya'nın 1 Ocak'ta başlayacak dönem başkanlığında, "Tarama" sürecinin birinci sırasına "Malların serbest dolaşımı" ile "Gümrük Birliği"ni koyduğunu açıkladı. Bu, havaalanları ile limanların Rumlar'a açılması sorununun gündemin başına yerleştirilmesi demek. Bir başka deyişle, Rumlar'ın Kıbrıs sorununu AB'ye havale etme çabalarına örtülü destek demek. İşte ABD, Talat'a yaptığı davetle bu planı bozmayı amaçlıyor. Ya da 3 Ekim gecesi Türkiye'ye verdiği "Merak etme arkandayım" sözünü teyit ediyor. Ve de Kıbrıs sorununda iplerin BM'de olacağını bir kez daha vurguluyor. Zaten AB'ye net biçimde bu mesajı vermek için Talat'ın ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ten sonra BM Genel Sekreteri Kofi Annan'la görüşmesi planlandı.
Kuzey Irak'ı kabullenmek Ancak her şeyin bir bedeli var... ABD bize Kıbrıs'ta uzattığı can simidinin karşılığını Irak'ta bekliyor. Daha doğrusu Kuzey Irak'ta. Başkan Bush'un Irak politikalarına kamuoyu desteğinin dibe vurması, kuvvetlerin çekilme takvimini kaçınılmaz olarak öne çekecek. İyi ama o zaman ABD arkasında nasıl bir Irak bırakacak? Direnişi ve terörü yenmiş, birleşik bir Irak mı, yoksa her etnik topluluğun ve mezhebin kendi başının çaresine bakmaya çalışacağı bir Irak mı? İlkine -Iraklılar dahil- kimse inanmadığı için, ister istemez ikinci olasılık ağır basıyor: Önce iç savaşın yaşanacağı, daha sonra da üç devletin doğacağı Irak. Bu oluşumlardan biri de sınırımızın güneyinde ya da Irak'ın kuzeyinde "Kürt" devleti olacak. ABD'nin korumasında, Amerikan askeri güçlerinin güvencesinde, şu sıralar birçok ülkenin peş peşe konsolosluk açtıkları, o süreçte diplomatik temsili hızla büyükelçiliğe dönüştürecekleri bir Kürt devleti. ABD bu çifte davetle işte Kıbrıs'ta desteğe karşılık Irak'ta "jest" beklentisini ya da teminatını formüle etmiş oluyor. O jest ya da teminat, Kerkük'ün statüsünün Türkiye'nin çıkarlarına uygun çözümüne karşılık Kuzey Irak'ta Kürt devletinin kabullenilmesi olabilir mi? Yakında görürüz.
|