Ne şans ama!
Bir vaka, bir sürü "şanssızlık"ın ortaya çıkmasına vesile oldu. Her birini, tabii seçerek, tabii daha şiddetle, bir cepheye yazılarak söyleyebilirsiniz; ancak, hepsini birden söylemek için başka zaviye gerekir.
Türkiye'nin şanssızlığı; Koskoca Cumhuriyet'in savunulmasının, şöyle ya da böyle durumu yarın yargıda kesinleşecek bir rektörün savunulmasına indirgenmesidir. "Rektör zaten Ermeni kökenli" diyebilen AKP'li bir zatın "Türkiye Büyük Millet Meclisi" üyesi olabilmesi, orada kalabilmesi, kim bilir kimler tarafından da alkışlanabilmesidir. "Rektör Ermeni kökenli" diyen AKP'liyi kınayan kimilerinin, gerçekten Ermeni kökenli birisinin "Türklüğe hakaret ettiği"ni peşinen kabul edebilmesidir. Rektör'ü de hapse attıran aynı savcının, bir süre önce Van Barosu'ndaki tüm avukatları kastederek "Bunlar PKK'lı" diye bilmesidir. Türkiye'nin şanssızlığı; Şimdi "yargının bağımlılığı"ndan dem vurabilen onca rektörün, onca hukukçu rektörün, hoşlanmadıkları insan ve görüşlerin mahkumiyetlerinde bu ihtimali hiç dillendirmemiş olmalarıdır. Milli Eğitim Bakanı kardeşi sıfatıyla, aynı üniversitede bir şahsın, ne kadar etkili olduğunu örnekleriyle anlatabilmesidir. Akademik özgürlük ve özerklik aşıkları, bağımsızlık, güçlerden uzaklık tutkunları gibi bir hava atan onca rektörün, Van'a gider gitmez "askeri garnizon" ziyaret etmeleridir. Türkiye'nin şanssızlığı; Bugün rektör, yarın bir başkası; hoşlanmadığı insanları "tekbir" ile linç etmek için içi kaynayıp duran vatandaşlarının epeyce olması, bunun milliyetçi, solcu, demokrat gibi başka versiyonlarının da bulunmasıdır. Bir insanın kesinleşmeyen suçunu onun kökeniyle sabitleyenler olduğu gibi, masumiyetini de soyuna sopuna, "Atatürk'le yakınlığı" na dayandırarak kanıtlamak isteyenlerin bolluğudur. Bir başbakanın yanı başındaki kişiye dair "bilim hırsızlığı" suçunu, olayın doğru mu yanlış mı, böyle bir şeyin ahlaki mi ahlaksızlık mı olduğuna hiç değinmeden, sırf "hamili kart yakınımdır" diye masum göstermeye çalışmasıdır. "Bilim, kitap, eser hırsızlığı"ndan "karşı görüşteki"ni mahkum edebilenlerin, yıllarca kendi kamplarındaki benzer isimleri koruyup kollamasıdır. Türkiye'nin şanssızlığı; aslında, herkesin kendi hırsızını neredeyse överken karşı taraftakini daha hırsızlığı kanıtlanmadan bile hırsız sayabilmesidir. Türkiye'nin şanssızlığı; YÖK Başkanı'nın kendini tutamayıp "Menderes de üniversite ile kavgalıydı" diyebilmesidir. Seferberlik halindeki hiçbir rektörün "İşte bu ayıp oldu" diyememesidir. Bunu ayıplayan, kınayan "ötekiler"in, kendilerine yakın iktidarların, korkup sindikleri darbelerin üniversitelere ve her şeye, iktidar gücü ve şımarıklığıyla müdahale etmesini ne Menderes zamanında, ne sonra, ne de bugün aynı kararlılıkla ayıplayamamasıdır. Türkiye'nin şanssızlığı; Türkiye ve üniversite tarihi, görüşlerinden, kitaplarından ötürü hırpalanan, kazınan onca akademisyen, öğrenci varken, kılını kıpırdatmayarak akademik kariyerde yükselenlerin demokratlık taslayabilmesidir. Her kanattan herkes Van Üniversitesi'ni, Rektör'ün tutuklanmasını konuşurken, aynı yerde 500 öğrencinin nasıl ceza aldığını, kimilerinin eğitim hayatına neden son verildiğini hiç mi hiç konuşmamasıdır. Türkiye'nin şanssızlığı; iktidar ve rejim kavgalarının çoğunun, basbayağı "kötü ruh"la yürütülmesi, ama çok ulvi imiş gibi bir görüntü verilmesidir. Türkiye'nin şanssızlığı; mevzuların sürüklendiği gergin ama tıkız, cazgır ama namert, lafta demokrat ama samimiyetsiz, sözde cumhuriyetçi ama despotik, adaleti kendine yontan cepheleşmelerde sıkışması... Bu şanssız şansı tekrar tekrar yeniden yaratmasıdır!
|