Manevi şahsiyet!
Şimdi, eski ceza kanunu yahut yeni ceza yasası, "Türklüğü, Cumhuriyeti, TBMM'yi, hükümetin manevi şahsiyetini, bakanlıkları, devletin askeri ve emniyet kuvvetlerini ve adliyenin manevi şahsiyetini" korumaya çalıştığında, her zaman, hakikaten, sadece onları koruduğunu zannediyor olabiliriz. Eskiye göre daha yumuşatılarak, "Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz" diye bitse de o madde, o paragrafa gelinceye kadar iş bitebiliyor. Hukuk da nihayetinde bir "yorum" olduğu için; Kimi savcı, kimi hakim, özünde "eleştiri" bir "düşünce"yi "alenen aşağılama" sayabileceği gibi... Bir milletvekili, bir başbakan, bir bakan, Genelkurmay, Emniyet Müdürlüğü ve "devletin çeşitli birimleri", kendileriyle ilgili eleştirileri de "aleni aşağılama" sayıp saydırma kudretine, imkanına sahipler. Belli bir politika, bir icraat, bir tarihi dönem, bir sivil-asker kişi eleştirildiğinde dahi, bunu "Türklüğe, Cumhuriyet'e, Meclis'e, hükümetin manevi şahsiyetine, devletin kuvvetlerine" hakaret saymak, o kişinin kendisini "ırk, rejim, devlet" zırhı arkasında "dokunulmaz" kılması da mümkün. Madde muğlak, top yuvarlak.
O yüzden de, muhtemelen birçok eleştiri "eleştiri" olarak görülürken dahi, kimi "rahatsız edici eleştiriler" ve sahipleri ise "hakaret" kapsamına sokularak art arda davalar sıralanıyor. Şimdi şöyle cümleler kursak mesela: "Türklerin bir kısmı çok iyiyken, bir kısmı katildir, hırsızdır, dolandırıcıdır, hortumcudur, düzenbazdır, vergi kaçırır, sahtekarlık yapar..." Bu cümle, hem doğrudur -maalesef, bir kısmımız (Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arnavut, Ermeni, Musevi)- bu işleri yapmışızdır, yaparız. Yanlıştır; çünkü bunlar, "ırka, etnisiteye bağlı" suçlar değildir. Yani öyle olmaması gerekir. O ırktan, etnisiteden olunduğu için işlenen suçlar olarak kabul edilmemesi, ilişkilendirilmemesi gerekir. Lakin, siz "ırk, etnisite, üst kimlik" olarak "Türklük"ü özel korumaya aldığınızı sanırken, aslında daha da hassas, kırılgan hale getirirsiniz. Belli somut, tarihi, kişisel durumların eleştirisi karşısında bile, ırk, etnisite, vatandaşlık, millet olarak "çok kişinin kimliği"ni kendi elinizle tartışmanın göbeğine koyarsınız.
Diğerleri, zaten tuhaf durumlara gebedir. Meclis ve hükümetlerin manevi (ve maddi) şahsiyetlerine en büyük aşağılama, bizzat "askeri darbeler"in kendisidir. Yanlış zamanlama ve silsilenin götürdüğü Aydemir ve arkadaşları dışında, kimse bundan yargılanmamıştır. Bu ülkede, Cumhuriyet'e en büyük aşağılamalardan biri, onun adalet ve eşitlik, imtiyazsızlık ilkelerinin durmadan ırzına geçilmesidir. Mahkum, pek hatırlamıyorum. Susurluk raporları, işkence soruşturmaları vesaire bizatihi "devletin kuvvetlerine sıkı eleştiriler" olup muhatapları bunları hak etmişlerdir. Biri isterse, pekala "aşağılama" sayabilir. Elbette halkların, milletlerin, insanların, rejimlerin "manevi değerleri" vardır; korunmalıdır. Aşağılamaya maruz bırakılmamalıdır. Ancak, kanunlar pratikte "manevi değer"den çok, o sıradaki somut, maddi durum ve kişilerin kalkanı haline gelir. Kötü çalışan milletvekilleri, adaletsiz bir hükümet, yanlış işler yapan bir genelkurmay, terazisi yamulmuş bir adliye, halkın güvencesi değil iktidarın sopası olmuş polis, tarihin bir kesiti, Osmanlı'nın yahut Cumhuriyet'in somut bir dönemi eleştirilince... Neden "manevi şahsiyet" e hakaret olsun! Somut şahsiyetlerin bu tür kanunlar sayesinde "manevi şahsiyet" zırhı kuşanmaları hakka, hukuka, demokrasiye, insanlığa kökten aykırıdır. Birileri kendilerini korumak için bunlara abandığında, sizi koruduklarını söylerler. Yalandır! Yoksa, Hrant değil Türklüğe, kimseye hakaret etmez; karınca bile incitmez.
|