Sermaye mi kredibilite mi?
Tüpraş'ın özelleştirilmesi geçen haftaya damgasını vurdu. Bu özelleştirmeden bir çok dersler çıkıyor. Bunlardan birisi de, Tü rk şirketlerinin büyük tutarlı ihalelere girip başarılı olabileceği gerçeğinin somut bir biçimde gözlenmesi.. Koç grubu bunu gösterdi. İhalede son üçe kalan Türk sermayeli şirketlerin oluşturduğu grupların da, 4 milyar dolara yaklaşan tekliflerde bulunma gücüne erişmeleri başarıydı. Daha önceleri de tartıştık. Türk şirketlerinde para ve sermaye olmadığından bu tür büyüklükte satışlarla ilgilerinin azlığına değindik. Türkiye'de sermaye birikimi, yıllarca süre giden enflasyonun acımasız etkisi ile uzun yıllar bir yere varamadığı bir gerçekti. Türk bankacılık sisteminin gerek özel sektöre açtığı kredilerin azlığı, gerekse derinliğinin fazla olmaması nedeniyle sermaye birikimine yeterli katkıyı yapamadı. Biriktirilenler, vergiden kaçınmak için yeni yatırımlara yöneldi. Nakit sermaye oluşamadı. birikimin boyutu da küçük kalınca, dünya devleri ile boy ölçüşme olanağı azaldı. Kredibilitenin boyutları Ancak, bu tür büyük satışlarla ilgilenmenin bir yolu da, uluslararası finans kuruluşlarından fon sağlamaktı. Bunun için ise riski azaltıp, kredibilite yükseltmek gerekiyordu. Bunu gerçekleştirmek ise çok boyutluydu.Ülke ve firmalar, belirli şartları yerine getirmeden büyük meblağlı ve uzun vadeli fon sağlamaları imkansızdı. Ülkenin; Politik istikrarı sağlam, Enflasyonu düşük, Makroekonomik politikaları güven verici, Uzun vadede de bunların değişme olasılığının düşük, bir yapıda bulunması şarttı. Kredi isteyen şirketin de; Mali açıdan güçlü Geçmişi sağlam, Yönetimi kurumsallaşmış, Projeyi yürütebilecek niteliklere sahip, bir şirket olması gerekiyordu. Ödememe riski olmamalı Bütün bu unsurlara, geçmişte borçlarını zamanında ödeyen bir ülke konumunda bulunmanın gereğini eklemek lazımdı. Borçlarını ödememe riski, ölçümlerinin dışına taşan bir unsurdu. Tabii ki, burada projeyi de unutmamak lazım. Fizibilitesi iyi, nakit akımı borçlarını ödeyebilecek nitelikteki projeler her zaman kredi desteği bulurlar. Tüpraş ihalesinde bu unsurların tamamı olumlu bir şekilde bir araya geldi. Türkiye'nin uluslararası kredi derecelemesi, anlaşılmaz bir nedenle hala B ya da BB düzeyinde iken, piyasalar bunu dikkate almadılar. Sağlanan politik istikrar, AB ilişkileri, IMF programı ve beklentileri değerlendirdiler. Tüpraş'a baktılar, gelecekteki önemini gördüler. Nakit akışını incelediler. Giren firmaların kredibilitelerine bakıp, 34 milyar dolarlara ulaşan kredi açabilecekleri kararına vardılar. Sonuçta da, Koç Grubu, Çalık Şirketler Grubu ve Oyak, bu kredileri sağlayabilme noktasına geldiler. İhaleye katılma olanağını elde ettiler. Sermayeleri veya nakit olanakları düşük olmasına karşın, Türkiye'nin, kendilerinin ve projenin kredibilitesini kullanarak, riski azaltıp, fon sağladılar. Tüpraş'ın özelleştirmesinden çıkacak önemli sonuçlardan birisi, kredibilite yerinde ve yeterliyse büyük bir sermaye gereksinimi olmadan, bu çapta işlere girebilme olanağının elde edilebileceğidir. Ancak, Tüpraş'ın yüzde 14'lük hissesini böyle bir ihale öncesi apar topar birilerine ucuza satma gibi özelleştirmelere gölge düşürecek davranış ve hareketlerin içine girerseniz, olumlu süreç tersine işlemeye başlar. Kredibiliteyi kaybetmek kolay, yeniden kazanmak ise zordur.
|