İstanbul'un günlüğü
Annesi ve babasını küçük yaşta kaybeden Feride, Fransız yatılı okulu Notre Dame de Sion'a verilir. Ele avuca ve de okulun avlusuna sığmayan, son derece hareketli bir kız olduğu için arkadaşları ona "Çalıkuşu" diye seslenir... Reşat Nuri Güntekin'in ünlü romanı Çalıkuşu ile başlıyoruz bu haftaki yazımıza; İsviçre'deyken bir başka kızı evlenme vaadiyle kandırdığını öğrenince, teyzesinin oğlu Kamuran'ı düğün günü bırakıp kaçan, görev yaptığı tüm yerlerde dedikodulardan kurtulamayan, Kuşadası'ndaki yaşlı doktor Hayrullah Bey'e sığınan, güzeller güzeli öğretmen Feride!.. Anımsamadınız mı bu güzel romanı!?.. Hani, Hayrullah Bey kanatları altına aldığı Feride'yle dedikodu çıkmasın diye kağıt üstünde bir evlilik yapar. Oysa, ikisi arasındaki ilişki bir babanın kızına, kızın da babasına duyduğu sevgiden farklı değildir.
ANIT ESERLER Hayrullah Bey hasta yatağında bir zarf uzatır Feride'ye... Tek dileği, ölümünden sonra teyzesine gitmesi ve zarfı evlenecekleri gün kaçtığı Kamuran'a vermesidir. Feride, kısa bir süre sonra kapısını çalar teyzesinin... Kamuran o gece, Feride'den aldığı zarfı açar ve içindeki mektubu okumaya başlar; Hayrullah Bey, Feride'nin gitmesine izin vermemesini yazmaktadır. Bir de günlük vardır zarfın içinde... Hayrullah Bey, Feride'nin yaşadıklarını günü gününe sayfalarına yazdığı günlüğü kendisinden habersiz olarak zarfa koymuş ve Kamuran'ın eline geçmesini sağlamıştır. Kamuran sabaha kadar okur Feride'nin günlüğünü... Bir günlük, tüm gerçeklerin öğrenilmesini sağlar!.. Ertesi sabah yola çıkacak olan Feride, karşısında Kamuran'- ı bulur. Kamuran sevdiği kızı bırakmamakta kararlıdır. Beynini ve yüreğini aydınlatan Feride'nin günlüğü olmuştur. Kentlerin de birer günlüğü vardır. Bu günlüğün sayfaları anıt eserler, tarihi binalar, müzeler ve yeşil alanlarla doludur. İstanbul'un belleği olan, kent günlüğünün en değerli sayfalarını kapsayan binalardan biri de Harbiye'deki Radyoevi'dir. 1949 yılında hizmete açılan bu binanın mimarları Doğan Erginbaş, Ömer Güney ve İsmail Utkular'dır. Üç mimarın tasarımı olan proje yarışmada birinciliği kazanarak uygulamaya konulmuştur.
TARİHİ KEMİRENLER Dikkat ettiyseniz, Harbiye'deki Radyoevi'- nin yapıldığı yıl 2. Dünya Savaşı'nın hemen sonrasıdır. "II. Ulusal Mimarlık" olarak adlandırılan bu yılların temel özelliği Türk konut mimarlığının esas alınmasıdır. Bu dönemde inşa edilen binalarda "simetri" ve"anıtsallık" vurgulanmış, böylelikle Cumhuriyet tarihimizin yeni bir kostümü binalara giydirilmiştir. Bu, tamamen bize ait olan,özgün, yıllar geçse de eskimeyecek, gözden düşmeyecek, tam aksine daha da değerlenecek bir mimari kostümdür. Ama, tıpkı elbiselere zarar veren güveler gibi, kentin tarihi binalarını kemirenler vardır. Bunların iştahını artıran binalardan biri de Radyoevi'dir. İstanbul Adalet Sarayı, İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakülteleri, Çanakkale Şehitleri Anıtı ve Anıtkabir'le yaşıt olan bina, ülkemizde Radyoevi olarak yapılan ilk yapıdır. Bu bilgiler, tarihi kemirgenlerinin gözlerini neden Radyoevi'ne diktiklerini açıklamaktadır. Proje son derece yaratıcı ve zekice; Radyoevi yıkılsın ve yerine otel yapılsın!.. Nasıl?.. Müthiş bir düşünce, değil mi? İstanbul'u İstanbul yapan, mimari kostümleriyle özgün olan binaları yıkıp otel yaptığımızda çıplak kalacağımız ve anılarımızı, belleğimizi üşüterek "hasta adam" durumuna düşeceğimiz nasıl görülemez, anlaşılır gibi değil!!! Harbiye denilince akla ilk gelen binalardan biridir Radyoevi. Görünüşü eski, antika bir radyo gibidir. Antikacının rafındaki değerli bir radyo gibi durmaktadır İstanbul'un belleğinde. Radyoevi bir okuldur aynı zamanda. Birçok değerli müzisyen burada yetişmiş, edebiyatımızın usta kalemlerinin oyunları milyonlarca insana buradan ulaşmış, nice oyuncu tiyatro sanatına ilk adımını bu binada atmıştır. Radyoevi'nin geleceğiyle ilgilenmek elbette aydın sorumluluğudur... Ama bu konuda ortaya atılan düşünceler "Yıkalım otel yapalım" sığlığından uzak olmalıdır. Bu konuda ısrar etmek hem "akıl"dan hem de "ekonomi"den hiç mi hiç anlamadığımızı ele vermektir. İnsanın genlerini eksiltmenin, yok etmenin yol açacağı tehlikeler gibi bir milletin kültür genleriyle oynamak da son derece zararlı ve yıkıcıdır. Bir ülkenin gerçek zenginliğin hisse senetleri değil, hissi senetler olduğunu anlayamayanlar, hayat denilen şu güzel müzik yayınında parazit olmaktan öteye gidemeyeceklerdir.
ANI DEFTERİ Radyoevi'ne emeği geçen, her biri birbirinden saygın sanatçılar basın açıklamasında şunu dile getirdi: "İstanbul Radyoevi, bulunduğu noktanın bu yıllarda yükselen ekonomik değerine kurban edilmemesi gereken bir anı defteridir. Buranın yıkılması, her birimizin kişisel alanına tecavüz, kilitli anı defterimizin yakılması demektir." Yalnızca Çalıkuşu'nun mu, İstanbul'un da bir günlüğü vardır!?. Bu günlüğün en güzel sayfaları Radyoevi'nin salonları, stüdyoları, koridorlarıdır... Ne garip bir rastlantıdır ki Radyoevi, Reşat nuri Güntekin'in roman kahramanı Feride'nin okuduğu Notre Dame de Sion Lisesi'yle karşı karşıyadır!.. O ki, Radyoevi'nin bulunduğu yer rantçıların iştahını kabartıyor, gitsinler Notre Dame de Sion okulunun da kapısını çalsınlar ve bu binayı bize verin yıkıp otel yapalım, desinler! Fransız'ın vereceği yanıt şudur: "Baylar, bizim yıkılıp otel yapılacak bir tarihimiz yoktur." Sahi, bu güvelerin tüm kemirgenliği, yok ediciliği yalnızca kendi tarih gardırobuna mıdır?.. Güçleri Türkiye'nin belleğini, tarihini, anılarını yok etmeye mi yetiyor?.. Naftalin... Lütfen beyinlere biraz daha naftalin!
|