|
|
İyi ki terk edilmiş!
Son birkaç gündür eski sevgilimden yeniden sağlam bir tekme yemeyi becerdiğim için aklım fikrim acıklı aşk şarkılarında. Otomobilime her bindiğimde kendimi nasıl daha çok ağlatabilirim yarışması yapıyorum. Eğer çalan şarkı tüylerimi diken diken etmeye, kanımı dondurmaya, hayal gücümü çalıştırmaya ve tabii en önemlisi beni hüngür hüngür ağlatmaya yetmiyorsa bir yenisi ile değiştiriyorum.
ACI ÇEKEMİYORUM Ancak zaten aslında iki yıl önce terk edilmiş olduğum için o günler gibi acı çekemiyorum bir türlü. Arkadaşlar bir bilseniz nasıl çabalıyorum acı çekmeye ama bu kez olmuyor. Çünkü galiba kızgınım. Acının ve üzüntünün dibine bundan iki buçuk yıl önce vurmuştum. Terk edilmiştim. Ve iki hafta sonra bunun sebebinin internette tanışılan güzel, zayıf bir kadın olduğunu öğrenmiştim. Ben öylesine, fikir ayrılıkları, sevdiceğime ikide birde gelen sıkılma krizleri yüzünden terk edildiğimi zannederken, yerime yeni bir düzen kurulmuştu bile.
HİÇ EĞLENCELİ DEĞİLDİ Üstelik daha ne olduğunu anlamadan paylaşılan eşyalar, çok sevdiğim evimden taşınmak zorunda kalışım, otomobilimi satmak zorunda kalmam filan... 28 yaşında, İstanbul'da tek başına yaşayan bir kadın için hiç de eğlenceli deneyimler değildi. Tabii ben bütün hemcinslerim gibi, "Yüce Rabbim"in ruhuma ihsan eylediği "ağlayarak" çıldırma yolunu seçtim. Dağda, bayırda, otobüste, gazetede, tuvalette her yerde ağlama krizleri geçiriyordum. Bu krizler öylesine düzenli idi ki kriz saatleri gelince kardeşim: "Abla bu yeni elbiseni çıkar öyle ağla, sonra leke oluyor" filan diyordu. Tam bu günlerde çok güzel, yaratıcı ve meşhur bir kadın daha terk edildi, aldatıldı... Arkasından öyle bir albüm çıkardı ki, işte aradığım albüm buydu. "Kelimeler Yetse" yazıyordu üzerinde. Ben o günlerde Mansur Forutan'a gelen "Mansur"a imzalı kopyayı odasından çalmıştım. Tamam buydu işte.
ÇARPICI ÇIĞLIKLAR ATTI Aynı şeyleri hissediyorduk. Derdimiz "İçine girilen küçük kaygan delik" ile ilgiliydi. Ve Şebnem Ferah öyle asilce, nefretle ve bir yandan kalbi kırık şekilde söylüyordu ki hem ağlıyordum hem de güçleniyordum. Şebnem'i zaten çok severdim. Yıllar önce Sis'te Volvox'la geçen bir gece sonrası yurda girememiş ve bir kız arkadaşım ile o gece tanıştığımız iki yakışıklı ile Ortaköy meydanında sabahlamıştık. Hayatımda yaşadığım en sıradışı olaydı. Ama Şebnem'in çığlıkları bu sıradışı geceden daha çarpıcıydı. "Can Kırıkları" ile ilk kez tatil dönüşü tanışıp tam bin kilometre boyunca şarkıları ezberlemeye çalışmıştım. Ama geçen hafta BKM'nin Kuruçeşme Arena'da düzenlediği konserde yüzlerce Şebnem fanatiği ile omuz omuza ve tabii böğüre böğüre ona eşlik ettik. Bir Şebnem Ferah şarkısı söylemek çok zordur. Normal sesinizle söyleyince daha çok böğürtü kıvamına geliyor.
KULİSİNE BİLE GİRDİM... Kuruçeşme'deki konser mekanı kesinlikle çok hoşuma gitti. Şebnem ve ekibinin canlı konser performansı çok iyiydi. Ancak Şebo'nun aralarda doğaçlama yaptığı yerler çok süperdi. Bir ara Mor ve Ötesi'nin solisti çıktı. İnanılmaz bir düete imza atacaklar diye yüreğim ağzıma geldi ama hayır, çocuk bas çaldı... Konserden sonra yeni yeni gelişen bir popülariteye sahip az buçuk tanınan ama görgüsüz bir yazar olarak kulise girdim. Şebnem beni tanıyordu. Çünkü Can Kırıkları albümünü ilk kez yazdığımda albümün adını Cam Kırıkları yazmıştım.. (Ehe ehe)
BOYU 5 METRE DEĞİLDİ Çocukluğumdan beri rock müzik ve rock starların yaşam tarzı ile yetiştim. Allah biliyor her yanda yakışıklı abilerin gezdiği, içkilerin su gibi aktığı ünlü kadın rock starlar Doro, hadi bilemediniz Lita Ford'un çılgın organizasyonlarından bekliyordum. Az önce sahnede çoşan, deliren, kalabalığın ona dokunmak için tepiştiği kadın küçülmüştü. Artık boyu 5 metre değildi. Havlusuna sarınmış gülümseyen gözlerle etrafını izliyordu. Yanımda kardeşim de vardı. "Abla belli ki o biriktirip gitarla dışarı püskürtüyor" dedi... İnandım.. Tam kulisten çıkıyorduk ki, inanılmaz bir şey oldu...
|