Mitoloji, suçlar ve kadın kokusu
Daha ilk filmiyle dehasını ilan eden Zhang Yimou, 2004 yılında başyapıtını sundu. "Hero" (Kahraman, Medyavizyon / Spotek) coşkulu görselliğiyle ve kare kare işlediği sinema büyüsüyle şimdiden sinema tarihinde yerini almış durumda. Çin tarihinin pek çok başka filme konu olan krallık savaşlarına yeni bir soluk katan film, teknolojiyi Hollywood'un tersine, mitolojinin ve masal anlatımının kölesi olarak kullanıyor. "Adsız" diye tanınan bir savaşçı, krala, onu öldürmeye çalışan katilleri nasıl yok ettiğini geri dönüşlerle anlatıyor. Filmin her bölümünde, büyük kameraman Chris Doyle farklı renkler kullanmış: Kırmızı, mavi, beyaz ve yeşil. Muhteşem dövüş koreografisi, Kodo ve İthzak Perlman'ın müziği, kolaya kaçmayan öyküsüyle haftanın mücevheri bu DVD. Uzakdoğu tarihi ve mitolojisi son yıllarda revaçta ve başarılı yapıtlarla biz de ihya oluyoruz. "Hero" kadar olmasa da, ihtişam açısından dudak uçuklatan bir yapıt, yapımcı olarak, ünlü Francis Ford Coppola'nın imzasını taşıyor. Tayland prensi, eski film okulu arkadaşı Chatrichalerm Yukol, 1600'lerde Tayland ve Burma krallıkları arasındaki savaşı konu alan iki buçuk saatlik "The Legend of Suriyothai"de (Suriyothai Efsanesi, Tristar / Tiglon) bir filmde onun yardımını almış. Göz kamaştırıcı renkler, dekorlar arasında, saray entrikaları, ihanet, ihtiras ve intikam, hepsi bir arada... Biraz ağır ve didaktik ama etkisi kaçınılmaz bir film. Coppola'nın kızı Sofia Coppola'nın kendisini sinema dünyasına kabul ettirdiği "Lost in Translation" (Bir Konuşabilse, Spotek), yalnızlık, hayaller ve kadınerkek ilişkileri üzerine farklı tadda bir komedi. Oyunculuğu bırakarak bol para getiren reklam filmlerini seçen Bob Harris, gene sıkı para kazanacağı bir rutin iş için Tokyo'ya gelir. Ailesi ABD'de kalmıştır. Dil sıkıntısı yüzünden otelde kısılı kalan Bob, burada fotoğrafçı kocası tarafından yalnız bırakılan 25 yaşındaki Charlotte'la tanışır. Ve film, bu iki kayıp ruhun birbirini "bulması" üzerine, bir dizi etkileyici sahne ile sürüp gidecektir. Romantizmi Paris'ten Tokyo'nun loş barlarına, otel odalarına taşımayı başarmak pek kolay değildi, ama oldu. Norman Jewison, sinemanın önemli kamera arkası isimlerinden. 2003 tarihli "The Statement" (İnsanlık Suçu, Tristar / Esen), sadece Michael Caine'in en önemli oyunculuk gösterilerinden birini sergilemekle kalmıyor, 2. Dünya Savaşı'nın karanlık öykülerinden birini sıkı bir gerilim öyküsü olarak bizlere sunuyor. 7 museviyi katletmekle suçlanan Nazi işbirlikçisi Brossard, yargının bütün çabalarına rağmen adaletten kaçmayı başarmıştır, 1992 yılına dek. İnatçı bir savcı peşine düşer ve Brossard tutucu Katolik kiliselerinde polisle saklambaç oynamaya başlar. Karmaşık, düşündürücü, zihinlere çengel atan bir film. Bill Murray ve Michael Caine gibi ustalara bir de Al Pacino'yu ekleyelim. 1974 yılında Dino Risi, ünlü Vittorio Gassman'la "Profumo di Donna"yı çekmişti. "Scent of a Woman" (Kadın Kokusu, Universal / Tiglon) başlığıyla hatıralarda kalan bu 1992 tarihli versiyonda Pacino, emekli bir kör albayı oyunuyor. Tüm huysuzluğu, dobralığı ile hemen dikkat çeken bu subay, kendisine yardımcı olarak bir genç öğrenciyi tutar. Ve onu Şükran Günü tatilinde "son muharebe için" New York'a götürür. Set başlayıp yumuşayan bir dostluğun, felsefenin, buluşmaların değiştirdiği hayatların öyküsü. Pacino'ya sonunda Oscar getiren de bu yapıt olmuştu. Son olarak, beklenen bir filmle ilgili haber: İbrahim, Muzo ve Aydın'ın kara mizah öyküsü "Pardon" (Plato / Palermo) da DVD olarak huzurlarda. Türkiye "hakikatleri" üzerine son dönemde yapılmış en sevimli filmlerden biri bu. Rasim Öztekin'e gülmek için bile, başlı başına, değer.
Melis Akman
|