Düş gücü ustaları merhaba...
Biliyorum halinizden memnun değilsiniz... Sizin de artık köşeyi dönmek, zenginler safına katılmak için "Hayalici" olmanızın zamanı geldi... Geldi de geçiyor bile... Bence işi gücü bırakıp, şimdiden tezi yok, "Hayal Tacirliği"ne başlayıp, sınırsız zenginliğin kapısını aramalısınız. Arkasında dünyanın en büyük servetinin yattığı o koca kapının önüne vardığınızda, "Açıl susam açıl!" diyeceksiniz ve kapı tınmayacak bile. Kapıda tık yok... Oysa ki kapıyı açacak şifreyi biliyorsunuz ama uzun zamandır onu anımsamanın dünyanın en boş işi olduğunu düşündüğünüz için şifre zihninizde kilitli. Öyleyse fısıldayayım şifreyi size... Bütün kapıları açacak şifre "Düş gücü"nüzdür. Çoktandır merhabalaşmadınız düş gücünüzle. Yaşamınızı sulayıp, dört mevsim güller açmasını sağlayacak anadamarı kuruttunuz. Sanatların en önde geleni, bütün sanatların anası, "Yaşama sanatı"ndan sınıfta kaldınız. Her yıl çaktınız. Size şans verildi, yine çaktınız.
EN BÜYÜK ZENGİNLİK Düş gücümüz, doğarken bize armağan edilmiş en büyük zenginliğimizdir. Niye mi? Söyleyelim, çünkü "Düş gücü ruhun gözüdür." Düş gücümüzün ürettikleri bizi öyle zengin kılar ki, "En zenginler listesi"nde hep başa otururuz. "Düş gücümüz" eğilimlerimizin sadık yor u m c u s u d u r ama onları anlayabilmek için sanatın yaratıcı gücüne gereksinimimiz var. Düş gücümüzün sınırsız üretimini gerçeğe dönüştürmek için dostluk sanatının yorulmaz işçileri olmaya, zihnimize vurulmuş bütün ketleri aşmaya, yalnızlığa, yabancılaşmaya meydan okumaya mecburuz. Kendimizi başkalarında tamamlamaya çıktığımız yolculukta, insandan insana kurduğumuz köprülerin dayanıklılığıyla doğru orantılıdır mutluluk. Ama, bir kere, köprü mühendisi olmaya karar verdiniz mi iş çetrefilleşir. Önce, "Sağlam bir köprü kurabilmek için iyi bir zemin etüdü mü yapsam acaba?" dersiniz. "Ben köprünün ilk ayağını yapar, karşı tarafa inşaata başlarım, gerisi onun işi" diyenler de olur. "Bu zemin çürük, ben buraya köprü möprü kurmam" diyen de çıkar... "Zemin sağlam değil ama bakım yapar, iyi temel atarsak kurarız köprüyü" diyen de... İnsandan insana köprü kurmanın, ne kadar insan varsa o kadar ayrı yöntemi var bence. Diyelim, kurduğunuz köprüde tek başınıza kaldınız; oturup başka birini mi beklersiniz? Ya da tek başınıza kaldığınız köprünün iki ucuna da yığınak yapıp, gelene geçene kapar mısınız köprüyü?
NASIL KÖPRÜ KURMALI? Diyelim çok güzel bir köprü kurdunuz; birileri de diyor ki: "Yahu bu senin köprü çok ballı." İzin verir misiniz başkalarının da sizin köprüde balık tutmasına? Efendim, ne dediniz? İşi fazla karıştırmayalım ama 'düş gücü'nün köprü mühendisliğine soyunmuş muzır yanı: "İnsan insana nasıl zemin etüdü yapacak?" diye de sorabilir; hazırlıklı olmak lazım! "Peki, sen nasıl köprü kurarsın?" diyecek olursanız: "Plansız, projesiz, hazırlıksız, riskleri göze alarak kurulan köprüler daha sıkı dostluklara geçit olur" derim ben. Ben bayılırım eski dostları yeniden keşfetmeye, hayatın onlara neler yaptığını dinlemeye ya da bana neler olduğunu anlatmaya bayılırım... Bence fazla zemin etüdünü filan boş vermeli... Sağlamcılık düş gücümüzü tıknefes yapar. Zihninde "köprü..." dediğin anda inşaat başlıyor. Geçici köprülerin sağlam köprülere de dönüştüğü oluyor, çöktüğü de... Konuşarak, yazarak, oynayarak, şarkı söyleyerek köprüyü kurarsın... Düş gücünden yoksun bir yaşam bütün gerçekleri de ıskalar. Haydi bakalım, siz de "Hayalici" olun ama herkesin önünde saygıyla eğileceği "Düş gücü ustaları" yaratın kendinizden. Yıkın insandan insana kurmaya çalıştığınız bütün yığınakları.
|