Rüzgâr!
Kıyıdan denize bakan insanların mavi suların ortasında gördükleri kuğu gibi beyaz bir gemiye duydukları hayranlık ortak bir duyguydu. "Ah o gemide ben de olsaydım" hayıflanmaları ise bilinen eski bir şarkı. Ama Çetin Altan bir başka şeyi daha hatırlatıyordu: Kazan dairesini.. "Ve cehennem"i olmayan gemiler, ne kadar süslü olsalar da yürüyemezler." Evet, haklıydı usta... Hayatın içinde de böyleydi. Vardıkları menzillere gıpta ettiğimiz insanlar için de öyle... Hayat kavgasının sonu bilinmez yolculuklarında etrafımıza bakıyor ve süzülerek giden beyaz gemilere gıpta ediyoruz. En önce onlar varıyorlar varmak istedikleri limana... Onlar demir atıyorlar dünyanın en güzel koylarına... Lombozlarından onlar seyrediyorlar dünyanın en harikulade manzarasını... Ilık muson yağmurları onların güvertelerine yağıyor uzak diyarlarda; Pasifik güneşleri onların köprüüstüne doğuyor pembe şafaklarda.. Gıpta ediyoruz. Kıskanıyoruz gizliden. Lakin bilmiyoruz işte içlerindeki cehennemi. "Kazan" ılmış bütün hayat hikayelerinin "kazan" dairelerinde en harlı ateşlerin yandığından haberdar değiliz.
İşte bu satırları karalamıştık bu köşede, bir süre önce; Çetin Altan ustanın iki cümlesinden esinlenerek... Cehenneme methiye değildi elbet yazdıklarımız... Cehennemle savaşlarını kazananlara hayranlıktı belki de. .. Oysa, cehennem nârıyla yanarak gitmiyordu günümüzde gemilerin çoğu... Çoktan sönüp gitti kazan dairelerindeki o "nâr..." Lakin... Asırlar var ki... Ve belki de denizler deniz olalı beri... Aynı kudretin enerjisi sürüklüyor yola çıkmış bütün gemileri.. Ne mi o? Rüzgâr... Ahh o rüzgâr...
Ve belki de şimdi.. Yine bir kıyı kahvesinde oturup seyrederken denizi... Ve seyrederken maviliklerin üstünde kuğu gibi süzülüp giden yelkenlileri... Kim bilir, aynı gıpta etmeler, aynı hasetlemelerle demekteyiz ki içimizden: "Ah o süzülüp giden beyaz yelken olsaydık hayatın hırçın dalgalarında... Yelken olamasak da dalga olsaydık hiç değilse... Rüzgâr olsaydık hatta..." Sanırsınız ki, rüzgardır götüren en güzel limanlara... Sanırsınız ki dalgadır.. Yelkendir, yelkenlidir, mavnadır, çatanadır tek başına... Söylemenin zamanıdır şimdi ki; nasıl ki cehennemi olmayan gemiler demirleyemezse en güzel koylarına dünyanın... Rüzgâra kendini bırakmak değil, rüzgârı teslim almaktır bütün mesele.. Rüzgâr herkes için aynı şiddette eser kainatta... Rüzgârın kölesi olanlar değil, rüzg â rı kölesi yapanlar ulaşır vaat edilen limana...
Bu satırlar eski bir "denizci" nin satırlarıdır... Yazdıysa bir bildiği vardır. Cuma günü açık denizlere yelken açacak yarışlarda yarışanları "o gözle" seyredin diyedir yazdıkları. Cuma günü start alıyor "Deniz Kuvvetleri Kupası 2005-Sabah Açık Deniz Yat Yarışları." Onlar rüzgârı teslim aladursun, biz Ziya Osman Saba'nın şiiriyle nokta koyalım "rüzgâr ve hayat" derslerine... "Bu rüzgâr her vakit böyle esmeyecek Gökte bulut, suda yelken, dalda çiçek Bir gün, bir gün var ki günden güne gerçek Çek ciğerlerine, bir nefes daha çek Bu rüzgâr her vakit böyle esmeyecek!"
|