Türkiye'nin en önemli tanıtımı
Başbakan Erdoğan'ın konferansta sarf ettiği her cümle Türkiye'ye bir müttefik kazandırma amacına yönelikti ve başarılı oldu.
Başbakan Erdoğan Amerika'nın ünlü kayak merkezlerinden biri olan Sun Valley'de (Güneş Vadisi) Amerika ve dünya ekonomisine, tüketimine, eğlencesine yön veren ünlü bir gruba Türkiye'yi anlatma fırsatı buldu. Karşısında sıcak, Türkiye ve İslam konusunda bilgi almaya açık ve bir ülke başbakanına son derece saygılı bir topluluk buldu. Kimi dinleyicilerin ayakta kaldığı tıklım tıklım dolu salonda Başbakan, Türk ve Arap İslamı farkı, İslam ve terör konusunda yarım saate yakın konuştu. Başlangıcı biraz durgun olan konuşmanın ikinci bölümü daha doyurucu ve dinleyiciler açısından heyecan vericiydi. Salonda kadınlı erkekli, genci yaşlısı etkin bir kalabalık vardı. İşadamı, finansçı ve üst düzey yöneticilerin oluşturduğu kalabalıkta ünlü film yıldızı Morgan Freeman ile yönetmen Sydney Pollack ve Star grubuna ilgisini gizlemeyen medya devi Rupert Murdoch dikkat çekiyordu. Türkiye'ye ve bölgeye ilgisi giderek yükselen bu seçkin grup, kafasındaki soruların bir kısmına Başbakan Erdoğan'ın ağzından yanıt aldı. Bence Başbakan'ın konuşmasının en önemli bölümü, Türkiye'nin laiklik modeline sahip çıkmasıydı. Laikliğin sadece devletin bir yönetim anlayışı olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Laiklik aynı zamanda bir sosyal barış projesidir" deyip ekledi: "Bu ilkeyi en iyi şekilde uygulayan İslami ülkelerin başında Türkiye gelmektedir." Erdoğan ayrıca Amerika'nın bu etkili topluluğuna anti-semitizm karşısındaki duruşunu da anlatma fırsatı buldu. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğinin anti-semitizme karşı mücadelede önemli bir dönüm noktası olacağını savundu. Bununla da yetinmedi, Muhtar Kent'e, babası Marsilya Konsolosu iken Yahudileri nasıl Naziler'in elinden kurtardığını detaylarıyla anlattırdı. İslam ile İslam coğrafyasındaki ülkelerin yöneticilerini ayırmaya özel bir özen gösteren Başbakan, sorunun dini inançta değil, bu ülkeleri yöneten insanların zihniyetinde olduğunu belirtti. İslam'da reform konusuna da değindi ama reformun dinde değil, bu ülkelerin yönetim biçiminde olması gerektiğini savundu. Amerika ile ilişkilerin önemine atıfta bulunduğu, Büyük Ortadoğu Projesi'ne desteğini çok ince bir şekilde ifade etti. Özetle, etkin bir topluluğa iktidarının kritik noktalarındaki duruşunu ve salondaki kalabalığı memnun edecek bir biçimde anlatmayı başardı. Her cümlesi, Türkiye'ye bir müttefik kazanma amacına yönelikti. Konuşmasının sonunda ayakta alkışlanması, yaptığı esprilerin kahkahalarla karşılık bulması amacına önemli ölçüde ulaştığının göstergesiydi. Erdoğan, en büyük çabayı İslam ile terör arasında bağlantı kurulmaması için harcadı diyebilirim. Bu konuda birkaç cümlesini örnek vermek istiyorum: * Her düşüncenin, her dinin, her fikrin yobazı vardır. * Aşırılıklara kaçanlar bunu kendi iradeleriyle yapıyorlar. * İslam orta yolu tavsiye eder. * İslamiyet, siyasi amaç için istismar ediliyor. * Din üzerinden siyaset yapmak, toplumsal barışa ve siyasi çoğulculuğa zarar vermekte. Aslında Erdoğan konuşmasına büyük bir avantajla başladı. Başbakan'ı tanıtan Senatör Bradley, onu Türkiye'ye Atatürk'ten sonra gelmiş en önemli siyasi lider olarak tanımladı. Erdoğan, rahat, kendinden emin bir tavır içinde konuştu. Amerikalılar anında çeviri ihtiyacını pek hissetmediklerinden olsa gerek, çeviri cihazları çalışmadığında bile moralini bozmadı ve esprileriyle salonu bir anda neşelendirdi. Kıyafeti böyle bir mekan ve topluluk için fazla resmiydi denebilir. Sonuçta, Türkiye'yi dünya imparatorluğunun etkin liderlerine anlatmak, tanıtmak, Türkiye'nin bölge ülkelerinden farkını vurgulamak için bulduğu şansı gayet iyi kullandı.
|