Merdiven kısaydı
Ülkenin başbakanı ABD'nin şirin bir köşesinde dünyanın en money'li, en manili, en manalı adamlarıyla hasbıhal ederken... Ülkenin şirketleri dünyanın dört köşesinden görücülerin, taliplerin, iştahlıların beğenisine sunulurken... Dünyanın her yanından mesela mimarlar İstanbul'un göbeğinde kongrede buluşurken... Sahiller dünyanın yorgun yahut heyecanlı veya arzulu onca bedeniyle dolup taşarken... Köşelerden bucaklardan ne kadar hoş değiştiğimiz, nasıl Avrupalı ve nasıl dünyalı olduğumuz ilan edilirken... Afrika'da üç gün içinde 100 bin çocuğun daha öleceğini duyup da halimize şükrederken... Biliyor musunuz... İstanbul'da 8 yaşında bir çocuk, itfaiyenin merdiveni kısa olduğu için öldü! İtfaiyenin merdiveni beşinci katta öldüğü için, Vedat 12'inci katta öldü.
Öyle işte. Kat kat apartmanlarımız... Büyük burunlarımız, büyük tutkularımız, büyük büyümelerimiz, büyük gururlarımız, büyük bir sürü şeyimiz var. Ne ki itfaiye merdivenlerini çocukları kurtaracak kadar büyütememişiz. Çalışan anne babalar apartmanlarda çocuklarını yalnız bırakmak zorunda kalırken, apartmanları kısa tutup itfaiye merdivenlerini uzatamamışız.
Öyle işte. Gelişirken uzun uzun bacalar yapmışız. Kömürü yakmış, enerji almışız. Enerjik bedenlerin denizle, güneşle, eğlenceyle buluştukları en şıkır yörelerin yanı başında, şu günlerde Yatağanlı çocukları asit yağmuruna tutmuşuz. Suyu, balıkları, havayı öldüren zehri ağaçlardan toplamış çocuklar; meyvelerinden tatmış. Erik de yemiş mi çocuklar ki... İzmir'de bahçesine izinsiz giren çocukları kovalamak için ateş açan "mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi" muhtemelen can eriklerini kaptırmamak uğruna 12 yaşındaki çocuğun canını alıvermişti. Elbette büyük amca, küçük çocuğun canını istemiyor, lakin canının bahçesindeki can eriği çekmesini de hiç istemiyordu. İstenmezdi, nitekim, başka şehirde mezarlıktaki başka ağaçtan erik toplamak isteyen başka bir çocuk da dikenli tellere takılmıştı. Takılmak ne kelime, dikenli tellere elektrik verilmişti. Elektrik Yatağan'ın termiğinin çocukları zehirleyerek ürettiği şeye de verilen isimdi. Evimizde de vardı. Evimizde çocuk da vardı, ki üstüne titrerdik. Elektriklerde titremesin, zehirler zehirlemesin, yangınlarda yalnız kalmasın, erik de yiyebilsin diye. Dua etmeliydik, merdivenler de uzasın, çocuklar gibi büyüsün, tıpış tıpış yürüsün, 12'nci, 13'üncü katlara da ulaşabilsin diye. Elektrik verilen çocuklar SSK hastanelerinde yatarken yatağına Yatağan'dan değil de, doktorlardan bir müjde gelsin, aylardır beklenen alet, ilaç gelsin, çocuk soluk alabilsin diye.
Öyle işte. Çalışır, didinirsiniz; ne umutlarınız olur. Yangına yalnız yakalanır çocuk. Merdiven kısa kalır. İstanbul, medeniyet, kalkınma, büyüme oracıkta küçülüverir, oracıkta ölüverir! Biliyorum, diyeceksiniz ki, hayat sürer. Öyle işte!
|