| |
Lanet olsun
Daha bir gün önce Monako Prensi Albert, Singapur'da Uluslararası Olimpiyat Komitesi üyesi sıfatıyla sormuştu. Ama İngilizler'e değil, Madrid'in adaylığını savunan İspanyol heyetine: "Olimpiyatlar sırasında terör saldırısı olasılığına karşı yeterince önlem aldınız mı?" İspanyollar'ı kızdıran sorunun yanıtı ertesi gün Londra'dan geldi. Halkın 2012 zaferini coşkuyla kutladığı gecenin sabahında. Ancak yine de Londra'daki saldırıların Madrid'le bir bağlantısından söz edebiliriz: 11 Mart 2004'te İspanya başkentini hançerleyen plan dün aynen tekrarlandı. İkisinde de toplu ulaşım araçları hedef alındı, ikisinde de yüklü miktarda patlayıcı kullanıldı. İkisinde de belirli bir kişi değil herkes hedef alındı. İkisinde de eş zamanlı olarak birçok yerde birden bomba patlatıldı. Kısacası ikisinde de ElKaide terörünün tüm bileşenleri var: Katliam, psikolojik şok, medyatik eylem... Daha önce İstanbul'da ve New York'ta da olduğu gibi... Blair'in Singapur'da haklı bir gururla "Dünyanın en şanlı, en muhteşem başkenti" dediği Londra, böyle bir saldırıyı yıllardır bekliyordu ama en hazırlıksız anında yakalandı: G-8 zirvesi nedeniyle güvenlik güçlerinin ciddi bir bölümü İskoçya'ya kaydırılmıştı.
Avrupa'da yabancı olmak Aklı başında herkes Londra saldırılarından kaygı duymalı. Zira diplomasiden güvenliğe kadar tüm alanlarda bugünden kestirmesi zor yansımaları ya da sonuçları olacak. Daha 1679'da "Habeas corpus"u, yani "Yargıç kararı olmadan kimsenin tutuklanamayacağını" hukukunun kalbine yerleştiren İngiltere, bu ilke doğrultusunda kişisel özgürlükleri en yüce değer kabul ediyor. Din, dil, ırk ayrımını reddeden, herkesin inancına ve yaşam biçimine saygılı İngiltere, bu engin hoşgörüsüyle "Medeniyetler barışı"nın modeli olduğuna inanıyor. Blair, Singapur'da yine gururla "Londra dünyanın en kozmopolit kenti ve biz bunun en güçlü değerlerimizden biri olduğuna inanıyoruz" dedi. İngiltere bu hukuk anlayışı ve değerleri nedeniyle El-Kaide ile bağlantıları ortaya çıkarılan kişilerin bile haklarını sonuna kadar korudu. Örneğin 1995'te Paris'te terör saldırıları yapan grubun kasası Raşid Ramda'yı Fransız adaletinin onca talebine ve girişimine rağmen 10 yıl boyunca iade etmedi. Usame Bin Ladin'in Londra'daki sözcüsü Halid El-Fevaz'ı da ABD'ye göndermemekte direndi. Korkarız ki, bu yüce değerler sorgulanacak şimdi. 11 Mart 2005'te çıkarılan terörle mücadele yasası iyice sertleştirilecek. Ya da Lordlar Kamarası'nın müthiş direnişiyle birçok maddesi esnetilen o yasa artık en katı şekilde yorumlanacak. Dahası bugüne kadar teröre karşı ortak politikalar geliştiremeyen AB için Londra saldırıları milat olacak. Yakın gelecekte, tüm AB'de geçerli ortak tutuklama emrinden ceza yasalarında değişikliğe kadar bir dizi girişimle karşılaşacağız: Mahkeme kararı olmadan tutuklama, kanıt aramadan mal varlığına el koyma, izinsiz telefonları dinleme ve elektronik postaları denetleme gibi... Hatta çok daha ileriye gidilmesi bile bizi şaşırtmayacak. Örneğin -Belarus dışında- tüm kıtayı ölüm cezasından temizlemekle övünen Avrupa'da idamın yeniden "düşünülmesi" gibi. Fransa'da birkaç ay önce terör suçlarında idam cezası verilmesini isteyen 45 imzalı yasa önerisi parlamentoya sunuldu bile. Londra saldırıları AB'nin ve Dönem Başkanı Blair'in tüm önceliklerini değiştirdi. Dileriz ucu bize, yani 3 Ekim'de başlayacak müzakere sürecimize dokunmaz...
|