|
|
Şimdi Bodrum zamanı...
Ruhu şad olsun... Şu gazetecilik mesleğini bana ilk sevdiren adam Örsan Öymen'dir... Öylesine bir ironi ve hicivle yazardı yazılarını ki, hani yeme de yanında yat misali... Ben de, geviş getirir gibi yavaş yavaş okurdum ki yazıları, geviş pardon keyif süresi uzasın... Nazlı hanımla genetik olarak zıtların birlikteliğine kodlanmış aşkımız, Örsan abiyle paralel kodlama biçiminde bağlanmıştı... Kendisinin pederi Hıfzırahman Öymen Bey'le bendenizin pederi, fakülteden ve mahalleden komşu, arkadaş ve yoldaştılar... Bizim bu Örsan abi, acayip uçarı kaçarı bir yaratıktı... Nerde uçup, nereye konacağı oradan nereye kaçacağı belli olmazdı... Eşi hanımefendi, Türk değil Alman'dı... Kadıncağızın Örsan abiyi yakalama şansı, kaplumbağayla tavşanın yarışına benzerdi... İşte bu uçan kaçan, her çiçeğe konan Örsan abi, kendisiyle bu dünyada tek yarışacak ademoğlu Bedri Koraman'la yazları Bodrum'a göç ederdi... Orada geceleri gündüz, gündüzleri gece ettikten ve her türlü çiçek, böcek, haşerata konduktan sonra, muhteşem hayatlarını biri yazdırır, diğeri çiziktirirdi... Kalp krizi de Bodrum'da geldi rahmetliye... Üstelik sigarayı da bırakmıştı... Yaşı 49'du... Hani benim de kaderim, bana gazeteciliği sevdiren o abime mi benzer bilemem, ama ben de üzerinize afiyet leylek oldum Bodrum'a uçuyorum... Sevgili Ergun Babahan'la, tarihe İki Kenan vakası olarak geçen Tekdağ ve Sönmez kardeşler, "Reha Muhtar bir Bodrum yazıları yazsa... Ne oluyor o Bodrum'da?.." Deyince, Abbas'a yol göründü... Örsan abi gibi oralarda kalp krizi geçirmeyeyim diye, kalbimi mühürleyerek gidiyorum Bodrum'a... Bakayım, gündüzlerin gece, gecelerin aşk, seks, çılgınlık ve yılışıklık partileri haline geldiği Bodrum'da ne menem işler dönüyor... Bekleyin beni... Geleceğim, geliyorum Bodrum'a... Azzz sonraaaaa...
|