| |
AB'nin yeni lideri Blair mi?
Önceki gün, Temmuz'da AB dönem başkanlığını devralacak olan İngiltere'nin programını Avrupa Parlamentosu'nda tanıtan Tony Blair'in yaptığı konuşma son derece önemli bir konuşmaydı. Önemliydi çünkü Blair "yeni Avrupa'nın" eskisinden son derece farklı olan siyasal manifestosunu açıkladı. Avrupa'da epeydir kapitalizmin iki farklı uygulaması birbiriyle rekabet edip duruyordu. Bunlardan biri bireysel beceriyi ve rekabeti daha arka planlara koyan ve dayanışmayı öne çıkaran "komünal kapitalizm", diğeri de "tek başına kovboyluk" ruhuna uygun olarak yaşamını kendi becerisi ve rekabet gücü oranında yenilemeyi hedef haline getirmiş, dayanışmacılık yerine bireysel rekabeti seçmiş olan "bireysel kapitalizm" di... Bunlardan ilki Almanya, İsviçre ve Japonya gibi ülkelerde geçerliydi. Diğerinin kabesi Amerika ve onu model alan ülkelerdi. Son zamanlarda iş gücüne talep azaldıkça, başta Almanya olmak üzere bireysel kapitalizme doğru bir eğilim belirdi. Bireysel kapitalizm, toplumların rekabet edebilmesi için tek geçerli yöntem olmaya başladı. Blair'in manifestosunun ilk bacağını bu realite oluşturuyor. İkinci temel eksen, sanayi döneminin sona erdiği, işçi sınıfının tarih sahnesinden yavaşça çekildiği, emek gücüne ihtiyaç duyulmayan bir dünyanın varlığı. Böyle bir dünyada, yeni politikalar ne olacak? Toplumun iskeletinin tümüyle değiştiği, eski yapının tuz buz olduğu bir ortamda, yığınların çaresizliğine nasıl bir merhem bulunacak, toplumlar sanayi sonrası döneme nasıl uyum sağlayacak? Blair bunlara kısmen çareler üretmiş bir siyasetçi olarak, eskiye yapışmanın çok şey kaybettirdiğinin, önce duraklamaya ve sonra gerilemeye sebep olduğunun farkında. Yeniyi kabullenerek, acıların, geçiş dönemi bunalımının nasıl atlatılacağına kafa yormanın gerekli olduğunun farkında. Tabii, buradan bir başka soru ürüyor. "Sosyal demokrat" ve "liberal" anlayışın farklılığı nasıl olacak? Ayrım çizgileri nerelerde belirginleşecek? Eğer "piyasa ekonomisinin" toplumun tüm sorunlarını çözmeye muktedir olduğuna inanıyorsanız, siz liberal sayılırsınız. Yok, bunun tersini düşünüyorsanız, "piyasa ekonomisinin" herşeyi çözemeyeceğine iman getirdiyseniz, daha "sosyal demokrat" bir çizgide seyrediyorsunuz demektir... Piyasa ekonomisinin her sorunu halledemeyeceğini düşünenler için, bir ikinci soru daha ortaya çıkmakta... Çözülemeyen sorunlara, piyasa ekonomisinin işleyişini bozmadan nasıl bir çözüm üreteceksiniz? Bunu nasıl başaracaksınız?
Blair, kendi ülkesinde hem piyasa ekonomisinden taviz vermedi, hem de sanayi toplumundan sanayi sonrası topluma geçerken mağdur olanlara büyük imkanlar getirdi. Devletçiliğe sapmadan iki anlayışı birleştirdi. Hatta öyle ki, bu dönemin en ağır problemi olan işsizliği bile en alt seviyelere indirdi. Zaten bu formül, liberal bir sol anlayışın ruhunu oluşturuyor. Blair buna "Üçüncü Yol" da diyor. Eski ile Yeni Avrupa arasındaki farklar bu konular etrafında beliriyor.
AB Anayasası'na referandumda "hayır" diyerek kendini liderlikten azleden Fransa ile İngiltere, "yeni" ile "eskinin" model ülkeleri. Bu iki modelin en önemli fay hattı tarım. Emre Aköz'ün de dünkü yazısında anımsattığı gibi, tarım iki ülkenin ideolojik yapısını bile belirliyor. Köylülüğün etkin olduğu bizim gibi toplumlar Kemalizm ya da Jakobenizmi yeşertiyor. Bu konuyu belki Aköz'ün de işaret ettiği istikamette daha da derinleştiririz. İngiltere pratik olarak neredeyse köylülüğü bitirmiş, Fransa ise AB'nin en ağır tarım ülkelerinden biri. O nedenle Blair, bütçesinin hâlâ yüzde kırkını tarıma ayıran bir Birlik'in geleceğinin olmayacağını söyleyerek, teknolojik atılımdan söz ediyor. İngiltere şu anda tüm telefon kulübelerinin yanına internet kulübeleri kurmuş tek ülke.... Fransa ise teknolojik olarak bir kaplumbağa... Diğeri ise milliyetçilik... Yeni sol'un en önemli özelliği antimilliyetçilik... Blair Türkiye'nin tam üyeliğini ve genişlemeyi savunurken, bunun milliyetçilik ve yabancı düşmanlığına panzehir olacağını düşünüyor... Fransa ise ilkel bir tutuculuğun esiri olmuş durumda... Devletçi, merkeziyetçi, bürokratik, milliyetçi, içe kapanmacı bir anlayışın artık geçerli olamayacağını görerek bu anlayışı terkeden, insan odaklı, evrensel, bilgi çağının ruhuna uygun bir teknolojik atılımı hedef edinen yeni bir vizyon vurgulanıyor Blair tarafından... Pazartesi günü bu tartışmaya devam edeceğiz...
|