Cehennem başkalarıdır!
Doğrusu; o yıllarda en çok satan kitapların yazarının Jean Paul Sartre olduğunu hatırlayınca, bu ülkede "Düşünce dünyasında giderek bir yoksullaşmadan söz edilebilir mi?" diye düşünüyor insan ister istemez. 1960'lı yıllardı ve dünya değişiyordu. Dünya başkaldırıyordu. Her ülkede ve her kıtada... Hatta, sanılan aksine, başkaldırının en çarpıcı ve ateşli örneklerinin; entellektüel birikimi yüksek Kara Avrupa'sında değil, bugünlerin "teslimiyetçisi", Kuzey Amerika kıtasında yaşandığını hatırlamak ta şaşırtıcıydı. 1960'ların sisteme "aktif ya da pasif" duruşuyla başkaldıran gençliği, yoğun biçimde Amerikan gençliğiydi. Sebebleri vardı elbette. Hiçbir şey sebebsiz değildi. Vietnam savaşında en çok onlar ölüyordu. Ve ırkçılık en çok onları yaralıyordu. "Hair" müzikalinin filmini izleyenler, o yılların Amerikan gençliğine dair ipuçlarını bulabilirler. Vietnam savaşına karşı çıkan "çicek çocukları"nın hikayesi... Arşivlerde ise siyah gençliğin yakıp yıktığı Amerikan kentlerinin görüntüleri henüz silinmemiştir. 1960'ların sonlarıdır zaman...
Avrupa gençliği ise, Paris üniversitelerinden başlar sokağa çıkmaya. Dalga dalga yayılır başkaldırı. Bizim buralara da ulaşır sonunda. Lakin, sokaklarda yaşanandan daha dikkat edilmesi gereken bir şey olmalıdır fotoğrafın arka planında: Bütün "başkaldırı"ların felsefesi de vardır. Yani... Kitapsız bir isyan değildir yaşanan. Kitap der ki: Herşey "özgürlük" içindir. Sonuna kadar ve bir insanın bir başkasını asla sınırlayamayacağı özgürlük. Zamanın sokakları zapteden "ayak sesleri"nin, aslında nahif bir felsefeyle harekete geçtiğini düşünmek şaşırtıcı gelse de öyledir. Siyasal ve sosyal yön tayininin pusulası olan Marksist öğretiden önce, özgürlüğün manifestosunu oluşturan "varoluşçu" felsefenin kitaplarıdır kitleleri harekete geçiren. Atlantiğin iki yakasında da... O varoluşçu felsefenin en belirgin imzası ise, bir Fransız düşünüre aittir: Jean Paul Sartre...
Bütün romanlarını okumuştuk o yıllarda. Zaten, felfese kitaplarından çok romanları ulaşmıştı buralara. Ya da biz romanlarına sarmıştık. Kuşkusuz hiçbir romanı "doğrudan" bir hareket tarzı önermiyordu. Hatta, roman kahramanlarının söz ve davranışları arasında ustaca eritilmiş belli belirsiz felsefeyi "okumak" o kadar da kolay değildi. Lakin sonunda insana kalan tek bir sözcük vardı işte: Özgürlük. Varoluşun temeli olması gereken kavram.
Ve diyordu ki: "Cehennem başkalarıdır." Başkalarını kendi özgürlüğüne tehdit olarak gören bireylerin hikayesi. Aşkta bile... Aslında çok karmaşık ve algılanması oldukça zor bir öğretinin, şahsi bağlılıklardan çıkıp, kitlesel eğilimlere yön vermesi ilginçti. Ama.. Bu oldu! Varoluşçuluğu özünde "insancı"lık olarak gören bu felsefe, insanın yaşadığı topluma dair bir sorumluluk önermesi nedeniyle hiç bir zaman "bireyci" bir felsefe olarak ta kalmadı. "1968" denilen o fenomen, Sartre "okunmadan" anlaşılamazdı yani.
Nereden mi hatırladık bunları? "Özgürlükçü varoluşun romancısı" bugün yüz yaşına ulaşmış ta ondan. Biz unuttuk belki... Ama bizim dışımızdaki dünya unutmuyor ve soruyor yeniden: Cehennem başkaları mıdır gerçekten?
|