|
|
Köşk ve türban, yandım aman
Son zamanlarda özellikle milli meselelerle ilgili tavır ve düşüncelerini büyük ölçüde paylaştığım, ayrıca hükümete yönelik eleştirilerinin önemli bir kısmına katıldığım Sayın Baykal'ın 'Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde türbanlı eş' konusuna verdiği sert tepkiyi anlamakta zorlanıyorum. Umarım bari Baykal kendisini anlamakta zorlanmamış olsun. Tabii eğer kendileri CHP'nin bugünkü halkoyu oranına razı iseler ve amaçları sadece bunu koruyabilmek için Erdoğan cephesi ile kayıkçı kavgası yapmak ise o takdirde hükmüm de, temennim de başka olur. Ancak bunu Sayın Baykal'a yakıştırmak istemiyorum. Başbakan hanımının başörtülü olması ile cumhurbaşkanı hanımının başörtülü olması arasında neden ve nasıl böylesine vahim bir fark bulunabildiğini aklıma zorla kabul ettirmeye çalışıyorum. Sayın Baykal'ın dile getirdiği gerekçeler yanında yenilerini de icat etmeye çalışıyor ama yine de tepkiyi makul bulamıyor, hele böyle bir durumu laikliğin sonu sayamıyorum. Sayın Baykal'ın dediği gibi başörtüsü Çankaya'ya çıktığı zaman neden başı açık dolaşmanın imkânsız hale geleceğini idrak etmekten de aciz bulunuyorum. Bir tek 'hüsnü tevil' yapabiliyorum; o da beni demokrasinin dışına atıyor: -Efendim başbakanı halk seçiyor. Dolayısıyla başbakanın eşinin başörtülü olması doğaldır. Çünkü halkımızın da önemli bir kısmı başörtülüdür. Oysa Cumhurbaşkanı'nı halk seçmiyor. Tam aksine, Cumhurbaşkanı, halkın seçtiği kişilerin yapacağı hataları önlemek üzere 'sistemin karnı'ndan doğuyor. Onun içindir ki, sistemin vazgeçemeyeceği kale, Çankaya köşküdür. Orası, halk işgalinden kurtarılmış, halkın köhne değerlerinden arındırılabilmiş tek mekandır. Esasen başbakanın hükümeti, cumhurbaşkanının da devleti temsil etmesinin hikmeti buradadır. Hükümet halkın ürünüdür, devlet ise kendi kendine var olmuş kutsal bir yapıdır. Onun için, hükümet vadisindeki hanım sultanın (first Leydi' anlamında) başı örtülü olabilir ama devlet vadisinde zinhar böyle bir duruma tahammül edemez. Açıkçası bu mızrak demokrasi çuvalını deler ama başkaca bir tevil de yoktur. Doğrusu rahatsız olduğum ve anlamakta zorlandığım asıl bu tutarsızlıktır. Yoksa Sayın Emine Erdoğan'ın ille de Çankaya'da oturmasını isteyenlerden değilim. Bir kere onun Çankaya'ya çıkması Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'nin başından ayrılması demektir. Bu durumda da, zaten kurumlaşamayan partinin kısa sürede biricik ikbal çatısı olmaktan çıkacağı kesindir. Onun için Emine hanımlı bir Çankaya murat edersem bu parti içindeki dostlarım alınır, hatta beni düşman bile ilan edebilirler: -Sen, partimizin sonu gelsin diye Sayın Tayyip Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkmasını istiyorsun? Böyle bir tepki çekmemek için Tayyip Bey'in ille de Cumhurbaşkanı olması yönünde fikir beyan etmiyorum. Kaldı ki Sayın Emine Erdoğan'ın sergilediği parti içi hanımlar-arası liderlik tarzını da hem kendisi, hem de çevresi için çok yorucu bulan bir vatandaş olarak onu ille de Çankaya'da görmeyi arzuluyor değilim. Sorunum, Sayın Baykal'ın başörtüsü ile Cumhurbaşkanlığı köşkü arasında gördüğü ve ördüğü bir araya gelemezlik mantığını anlamakta zorlanmam. Hepsi bu.
|