Annelerin suçu ne?
Vatandaşın hakkına sahip çıkmak başta iktidar, tüm siyasi partilerin görevidir.
Türban yasağını öğrenciler ve kamu görevlileri dışına taşımanın sonucu dün Erzurum'da açıkça görüldü. Erzurum'da çocuklarının mezuniyet törenine giden anneler de başları örtülü olduğu için törene alınmadı. Türban yasağının yerindeliğini veya yersizliğini tartışabilirsiniz. Ancak bu yasağın öğrenciler ve kamu görevlileri dışındaki kesimlere yayılmasını hiçbir şekilde izah edemezsiniz. Bu olay Türkiye'de halkın vicdanını kanatan bir yara haline dönüşmüştür. Çocukları 20 yaşını aşmış anneleri, babaanneleri ve anneanneleri rejime tehdit görmek ülkeyi gereksiz bir gerilimin içine sürüklemek, insanları hukuk devletine karşı gelir hale getirmek demektir. Daha önce de atıf yapmıştım. Türban yasağıyla ilgilenen herkesin elinin altında olması gereken bir eser var. Profesör Dr. Semih Gemalmaz'ın "Türk Kıyafet Hukuku ve Türban" adlı çalışması. Gemalmaz'ın bu kitaptaki en önemli tespiti, Anayasa Mahkemesi'nin 1989 ve 1991 tarihli kararlarıyla üniversitelerin Türk vatandaşları ve hatta yabancıların bir bölümü bakımından girilemez "kamusal alan" haline gelmiş olması. Gemalmaz'ın açıkça vurguladığı gibi, bugün öğrenci sıfatını haiz olmayan biri de, eğer arzu ediyorsa üniversiteye gidip dersleri izleyebilir. Bunun önünde hukuki bir engel yok. Zaten üniversiteler de gerek konferanslar, gerek açık oturumlar düzenlemekte ve bu toplantılara üniversite öğretim görevlisi kimliği dışındaki insanları da dinleyici veya konuşmacı olarak davet etmektedir. Ancak Anayasa Mahkemesi kararları ve YÖK'ün katı tutumu sayesinde, bugün türbanlı bir konuşmacı veya dinleyicinin üniversite etkinliklerine katılma şansı kalmamıştır. Erzurum'daki uygulama bu işin geldiği noktayı bir kez daha gözler önüne sermiştir. Türbansız öğrencinin başörtülü yakınları bile bu mekânlara giremez hale gelmiştir. Oysa o mekânların bugün geldiği noktada, o insanların vergileriyle katkıları vardır. Kendileri başörtülü olsa bile, kızlarını bu konuda zorlamayarak belirli bir olgunluğa eriştiklerini ortaya koyan bu insanlara rejim düşmanı gibi davranmak son derece yanlıştır. O zaman yapılacak iş, başörtülü hanımlara üniversite hastanelerinin kapısını da kapamak, onlara tedavi imkânı tanımamaktır. Elbette burada bütün sorumluluğu Anayasa Mahkemesi'ne yüklemek doğru değildir. Seçmenine bu konuda söz veren siyasi iktidara ciddi sorumluluk düşmektedir. Çünkü iktidar sızlanma makamı değildir. İçiniz kan ağlayarak bu konuda seyirci kalırsanız, sandıkta hesabını verirsiniz. Türkiye laik rejime sonuna kadar sahip çıkmalı ancak vatandaşlarının yüzüne üniversite kapılarını kapatmak zorunda kalmamalı. Hiç değilse, başörtülü annelerin güvenlik görevlilerince aşağılanırcasına üniversite kapılarından geri çevrilmesi uygulamasına son verilmeli. Her mezuniyet döneminde yaşanan bu tip manzaralar demokratik, insan haklarına dayalı bir rejime yakışmamakta, insanların onuruyla oynanmasına neden olmakta ve kapanması güç yaralar açmakta. Vatandaşların hakkına sahip çıkmak başta iktidar tüm siyasi partilerin görevidir. Bunun gereğini yapmaları gerekir.
|