Tövbe vallahi!
Safiyane sorular tabii ki: İnsanın bu kadar zikzak çizmesi için başbakan olması şart mıdır?.. Veya başbakan olmak ve kalmak için bu kadar zikzak çizmek şart mıdır? Savunduklarını yapamaması... Yaptıklarını savunamaması... Söylediklerini yutması... Yutturulanları söylemesi için de... Şart mıdır!
Bir başbakan bir futbol maçından daha kısa, belki bir devrelik görüşme için zorla kopardığı randevuya yetişmek için ABD'ye koştururken... "Irak vizyonumuz ABD ile örtüşüyor" diyorsa... Daha o dakikada, vallahi ABD'nin en hin ve cin adamları onun ensesine vurup lokmasını almak için ellerini hazırlarlar. Örtüşüyorsa, bugüne kadar neredeydin... Yok başka yerlerdeysen, şimdi bu süklüm püklümlük nedir?
Bir başbakan bir futbol maçından daha kısa, belki bir devrelik görüşme için zorla kopardığı randevuya yetişmek için ABD'ye koştururken... "Talihsizlik CHP'nin de anti- Amerikancı çizgide olması" diyorsa... Daha o dakikada, vallahi ABD'nin en hin ve cin adamları onun boğazındaki lokmayı da sökmek için kerpeteni hazırlarlar. Aynı o hin ve cinlerin ağzıyla kendi halkını, kendi parlamentosunu ve onun unsurlarını "Anti-Amerikancı" diye anan bir başbakanın delikanlılığı, yiğitliği nerededir; nerede kalmıştır, nasıl buharlaşmıştır? Doğru-yanlış tefriki; gerçekçilik, araziye uyma, evdeki bulgurdan olmama gibi dürtülerle bu kadar değişken olabilir mi? Düşünceler, değerlendirmeler, ilkeler; Washington rüzgarı yiyince bu kadar kolay mı savrulurlar?
Belli ki, ABD'nin zihinsel kuşatmasıyla yeniden gaza gelen "yerli medya" ile danışmanların propaganda bulutu altında... "Yiğidim, aslanım" da bunalmış. Hayatta birçoğumuzun saniyede becerdiği gündelik kıvırtmaları kendisi de bir başbakan olarak elbette daha zarif, daha nazik, daha diplomatik yapıyor. Bu dünyada, güç sensen ezmenin, güçlü ensende ise suyunda gitmenin nihayetinde en uygun formül olduğunu çoğumuz gibi biliyor. Geçersiz ilkelere, olmayacak dualara "amin" demek yerine... "Tövbe" demenin daha münasip kaçtığını da... Hepimiz gibi!
İyi de... Bu ülkenin bir de insanları, vicdanları filan vardı. Orada kimse kaldı mı? Yoksa herkes birden tövbekar, herkes birden arazi mi oldu?
Not: Mehmet Ulusoy, "Özgürlük Tiyatrosu" ile Türkiye'nin Avrupa'nın göbeğindeki özgürlük sahnesini taşıdı omuzlarında. Ciğeri ve kalbi yorgun düşmüş ki, perde kapandı. Bu ülkenin dokusunu, kokusunu onuruyla ve sanatıyla yaydı. Tiyatronun, hepimizin ve onun mirasını buralara çoktan taşımış Işıl Kasapoğlu'nun başı sağolsun.
|