|
|
'Mevzuat Hazretleri' buyurdu!
Bugünlerde, Nişantaşı, Ortaköy ve Beyoğlu kafelerinin duvarlarına şöyle, alıcı ve dikkatli bir gözle bakarsınız, karşınıza "ibret levhaları" çıkacaktır! Şimdi, "ne demek bu ibret levhaları?" diyorsunuz tabii ki... Efenim şu.. Bir duyuru, bir ilan! Bense, "ibret levhası" diye tanımlıyorum! İlanda yapılan duyuruya göre, özel bir sanat dershanesi, sinema kursları vermektedir ve koca koca yönetmenler, anlı şanlı sinemacılar da hocalık yapacaktır bu derslerde! Lütfi Akad'dan Memduh Ün'e Halit Refiğ'den Nedim Otyam'a...
Birkaç ay öncesine gidelim.. Her biri, seksen yaşını aşkın ve sinemamızın anıt ismi olan bu yönetmenler ve bir de Metin Erksan, üç ay öncesine kadar, üniversitelerde ders vermekteydi... Aldıkları ücret o kadar sembolik ve o kadar düşüktü ki, onlar için mesele ciddi bir gelir de değildi zaten.. Mesele, yürekteydi.. Yarım yüzyıl boyunca, çok özel filmler çekmiş büyük başarılar elde etmiş bu "eski tüfek" sinemacılar, 10-15 yıldır, YÖK'ün özel bir yönetmeliğiyle, hocalık yapıyor, birikimlerini öğrencilere aktarıyor, teorik ve pratik dersler vererek Yeşilçam'a ya da "Türk sineması"na taze kan hazırlıyorlardı... Öğrenciler de çok mutluydu "alaylı hocalar"ımız da... Hatta, bağlı oldukları fakülteler de.. Derken ne oldu? Ankara'dan, mevzuat hazretleri devreye girdi üç beş ay önce! "Yeter, artık ölün" dercesine bu "özel öğretim üyeleri"nin yaş ve emeklilik durumlarını, (burada bahis bile açmaya gerek görmeyeceğim) bir gerekçeyi devreye sokup hocalıklarını ellerinden aldı.. Mevzuatın özeti, "Emekli olmuşlara, yaş haddini aşmışlara ikinci bir ücret verilemezdi, hocalık yaptırılamazdı, bırakıp gitsinler"di!
Dedim ya, mesele, üç kuruşluk ders parasında değildi ama birdenbire karşılarına çıkan bu dayatma, onlara o denli onur kırıcı geldi ki, kırık bir eğitmen öyküsü misali birer birer ayrılıverdiler okullarından.. Önce, Metin Erksan.. Sonra diğerleri... Yazık oldu tabii... Öğrencilerin ahı vahı da kar etmedi ve bu deneyimli sinemacılar "köşelerine çekilmek" zorunda bırakıldı... Hüzün ve isyan doluydular ama yapacak bir şey de yoktu.. N'oldu sonra? Sinemacılarımız "boş oturma"ya dayanamadılar tabii ve kimi "özel kurslar" da çok akıllıca ve duyarlı davranarak onları bünyesine kattı... "Gelin üstatlar bizde ders verin! Genç kalplerle burada buluşun" diye... Derken, işte karşımıza bu meşhur "ibret levhaları" çıkıverdi! "Mevzuat hazretleri"nin akıl dışı yönetmeliğine örnek teşkil ettiği için! Ağaçlar ayakta ölür misali, "ustalar da ders verdikçe mutlu olur" belgesini içerdiği için! "Vurun ulan ben kolay ölmem!" dizesini haklı çıkardığı için!
|